Yahudiler uydurma bir kavim değildir

Bir süredir bazı görüşleri doğrulama adına, bölgede Yahudilerin geçmişteki varlıklarını inkâra kadar uzanan iddiaların, medyada kimi liberal köşe yazarları tarafından da ileri sürülmesi şaşırtıcı. Kendilerine Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret etmelerini ve ‘Gezer Takvimi’, ‘Siloa Yazıtı’ ve ‘Mabet Yazıtı’nı incelemelerini öneririm.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı 0 yorum
28 Mart 2013 Perşembe

Bir süredir bir hafta sonu ‘fiksi’ oluşturduk, Şalom’dan üç hanım -biri de eşim- ve ben. Öyle bridge fiksi filan değil, müzeleri, tarihi mekânları geziyoruz, İstanbul’un keyfini çıkarıyoruz. Üstelik Müze Kartımızla ücretsiz… Gençken bilinçsizce ziyaret ettiğim bu paha biçilmez değerlere farklı bir bakışla yaklaşıyorum.

Bu ilgi bende grup halinde düzenlenen bir Edirne gezisinden sonra canlandı. Belki de salt bu şehirde koşuşturmaktansa yeniden keşfetme arzusundan.  Topkapı Sarayı’nda ‘Çin Hazineleri’ sergisini izlerken ‘Terracotta Ordusu’nun dört askerinin heykelleri karşısında şaşkına döndüm. Şalom-Dergi’nin 20. sayısında Suzan Nana Tarablus’un ‘Çin’in kilden askerleri’ üzerine kaleme aldığı titiz araştırmasını okuduktan sonra şaşkınlığım bir kat daha arttı.

Kariye Müzesi’  tam anlamıyla büyüleyici idi. Tabi ki en çok ‘İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden etkilendim. 40-50 yıl önce, okul sıralarında, zoraki gittiğim ve bana son derece sıkıcı gelen bu mekân ne denli ciddi bir değişim ve gelişme göstermiş… Yoksa değişen ben miydim?

Nekropolü Kazıları’ndan İstanbul’a getirilen İskender Lahdi (M.Ö.325), İmparator Augustus’un Büstü (M.Ö.1.yy), Eski Şark Eserleri Müzesi koleksiyonlarında 20.000’e yakın arkeolojik eser, Çivi Yazılı Belgeler Arşivi’nde 73.000 tablet…

Ne var ki beni en çok binanın dördüncü katında ‘Suriye-Filistin’ bölümünde yer alan ‘Gezer Takvimi’, ‘Siloa Yazıtı’ ve ‘Mabet Yazıtı’ şaşırttı.

Gezer Takvimi (M.Ö. 10. yy.) ayların isimleri ve ekin dönemini şiirsel bir dil ile anlatan İbranice en eski yazıtlardan biri.

Siloa Yazıtı ( M.Ö.7.yy.) Kudüs’ün güneydoğusundaki Gihon kaynağının sularını kente taşıyacak olan tünelin yapımını anlatır. Hikâye özetle şöyle: Kral David’in torunu Kral Hizkiya Kudüs’ü kuşatmaya çalışan Asur Kralı Sanherib’in suyun akışını keseceğini öngörür ve Gihon’un kaynağından kente su taşıyacak bir tünel kazdırtmaya karar verir. İki ayrı girişten çalışmalarını sürdüren işçiler birbirlerinin sesini duyduklarında başardıklarını anlarlar ve bu su kaynağına İbranice ‘Siloa’ adı verilir.

Tevrat’ın Divre Ayamim 32:2-4 bölümünde anlatılan bu olayın 1880 yılında bulunan yazıtta aynen yer alması ile üç bin yıl önce bu bölgede Yahudilerin varlıkları kanıtlanmış oluyordu.

Bet Amiktaş’a (Kutsal Tapınak) Yahudi olmayanlar giremezdi. Kral Şlomo Mabedi’nden kalma, Ağlama Duvarı’nın taşlarının tıpatıp aynısı ve Yunanca harflerle ‘Yabancılar giremez’ yazılı bir levhanın ‘Mabet Yazısı’ adı altında Arkeoloji Müzesi’nde yer almasına ne demeli?  Rav. Mendy Chitrik’in burnumuzun dibinde yer alan bu kutsal kitabenin farkına vararak ‘Tevrat Döneminin Gerçek Kanıtları’ başlığı altında kaleme aldığı yazısında açıklaması pek çok şeyden bihaber olduğumuzu göstermiyor mu? (Yazı On yıldır Türkçe konuşuyorum, Gözlem Yayınları, say. 242, adlı kitapta yer almaktadır.)

Yeşiva’dan dönen çocuğa annesi sorar; “-Bugün ne öğrendin? -Musa’nın tarihini. -Bana da anlatabilir misin? -Tabi ki, bir Mossad ajanı olan Musa, Mısır’a sızmayı ve Yahudi tutukluları kurtararak Kızıl Deniz’e ulaştırmayı başardı. Sonra yüzer köprülerle onları karşı kıyıya geçirdi. Bu sırada Firavun’un başında yer aldığı düşman kuvvetleri takibe girişti. Musa Negev’deki hava güçlerinden destek istedi ve F 16’lar köprüden geçmekte olan Mısır tanklarını bombaladı.”

Anne dehşet içinde; “İnanamıyorum, Rav sana bunları mı anlattı?” sorusuna çocuk; “Tam da öyle değil, sana onun söylediklerini aktarsaydım hiç inanmayacaktın” diye yanıtlar.

Pesah Bayramı’nı kutlamak üzere olduğumuz bu günlerde Arkeoloji Müzesi’nde yer alan kanıtları görüp son başyazımda dile getirdiğim gibi “sadece inanmanın yetmediği, gerçekleri de görmek gerektiği” görüşünü yinelemek istiyorum.

Yahudiliği ‘din salçasına bulayarak hayali ve uydurma bir kavim aidiyeti olarak’ nitelendirenlere (Örnek bir yazı: Hadi Uluengin, Taraf Gazetesi, 06.03.2013) bu kavmin binlerce yıldır bu bölgede varlığını sürdürdüğünü bir kez daha hatırlatalım.

HAG SAMEAH

1 Yorum