Davud’un gözleri

Devletin esas, varoluş sebebi vatandaşlarının güvenlik içinde ruh ve bedenlerinigeliştirmelerini sağlayarak, kendi akıl ve mantıklarını serbestçe kullanmalarını temin etmektir. Dolayısıyla devletin gerçek hedefi “Hürriyet” ortamını yaratmaktır. Baruch Spinoza

Sami AJİ Köşe Yazısı
20 Mart 2013 Çarşamba

Yıllar evvel eşimle Floransa’da 3 gün kalmıştık. Hayranlık ve şaşkınlıkla böylesine büyük bir medeniyetin bu kadar küçük bir coğrafyada ve sadece 14. asır ile 16. asır arasında sürmesini anlamaya çalışırken şimdiye kadar edindiğimiz kültürel birikimimizin bu şehirden kaynaklandığını heyecanla gözlemiştik.  

Bazı evlerin duvarlarına perçinlenmiş levhaları okuduğumuzda, bu mekânlarda yaşamış kişilerin adları bizi şaşırtıyor… Bir müzeye girip de tablo, heykel ve seramik sanatçılarının yapıtları ile karşılaştığınızda duygularımızın kabardığını hissediyorduk. RÖNESANS dediğimiz çağın yaratıcılarının  ve yaşatanların sanki tamamı  bu şehirde yaşamış: Dante, Machiavelli, Michelangelo, Leonardo da Vinci, Boticelli, ünlü coğrafyacı ve kaşif, Amerigo-Vespuci ve daha onlarcası…

Şehri dolaşırken meclis binasının  ‘Palazzio Vecchio’nun  bulunduğu meydandan, ‘Piazza della Signoria’dan geçmemek mümkün değil ve büyük usta Michelangelo’ nun  görkemli DAVUD  heykeli derhal göze çarpıyor… Gençliğinde Goliath’ı yenmiş, bu zaferin ünü ile yükselerek kral olmuş, Jerusalem’i fethederek İsrail Krallığının başkenti ilan etmiş, cesur, güçlü ve aynı zamanda şair ve müzisyen bir tarihi şahsiyetin, Davud’un, heykeli niçin şehrin en önemli meydanına 1504 yılında ve özellikle niçin parlamento binasının önüne konmuş diye merak etmemek elde değil.

Ve nihayet, dini baskıların etkisiyle kadınların elbiselerinin renginin ve şeklinin belli kaidelere bağlandığı, genç kızların sokağa çıkmalarının kısıtlandığı ve çıksalar dahi sadece kiliselere gitmeye izinli oldukları ve bu izin esnasına dahi mutlaka yüzlerini peçe ile örtmeye zorlandıkları bir dönemde, çıplak bir genç erkek heykelinin meydanda teşhirine nasıl izin verilebilirdi?1

İtalya yarımadasının kuzeyinde, Floransa halkı, 13. asırdan itibaren, çeşitli iç ve dış zorluklara ve savaşlara rağmen, adeta mucizevî bir ilhamla, insanın, sadece akıl ve mantığın yolu ile gelişebileceğinin farkına varmış ve tüm etrafını saran devletlerden farklı olarak ve bu çevre ülkelerinin çoğunun öfkesini ve hatta düşmanlığını üzerlerine çekmelerine aldırmayarak, halkın egemenliğini ön gören ve hür insanlar tarafından yönetilen bir tarz ‘Cumhuriyet’ kurmuştu.

Bu cumhuriyet bizim alıştığımız cumhuriyetlerden epey farklı ve ilginç, ve her ferde şehrin yönetiminde bir rol ve bir mesuliyet vererek aidiyetini ve topluma bağlılığını en üst seviyelere çıkartıyordu.

Düşünün: Bu cumhuriyetin meclisi, Floransalı vatandaşlar arasından seçilen kişilerden oluşmaktaydı ve hürriyet ve sorumluluğu birbirine eşit kılarcasına, 30 yaşını bitirmiş her bir erkek, bu meclise aday olmak yükümlülüğünde idi… yeter ki Floransa içinde veya dışında yerleşik herhangi bir kişi veya kuruma borcu olmasın.  Meclis üyeliği de 2 ay sürerdi. Bu iki ay zarfında evinde değil, parlamento’da kendisine tahsis edilen dairede oturur ve hiçbir mali veya ticari faaliyette bulunamazdı.2

Gerek meclis içinde gerek dışında, vatandaşlar her türlü fikir ve düşünceleri tartışmakta tamamen serbest oldukları gibi, hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan eserlerini basmak, yayınlamak veya teşhir etmekte hürdüler.

Michelangelo,  Davud ‘u, 1501 yılında, şehir meclisinden aldığı sipariş üzerine,   mermere yontmaya başlamış ve üzerinde üç sene çalışmıştır. Bitirdiğinde, heykelinin, şehrin sembolü olacağından emindi. Dosta ve düşmana şöyle bir mesaj veriyordu:

“Floransa halkının saklı veya gizli hiçbir şeyi yoktur. Sözlerimizi ve düşüncelerimizi bütün açıklığıyla, dürüstçe ve baskı altında kalmadan söyleriz. Önyargılarımız, tabularımız yoktur ve bu yöndeki davranış ve tutumları reddederiz. Bu ilkeler, bizim dayanağımız, yaşam tarzımızın ve anayasamızın temel öğeleridirler. Tıpkı DAVUD gibi güç ve kudretimizin kaynakları bunlardır ve ne kadar kuvvetli olursa olsunlar düşmanlarımızdan korkmayız”

Davud’un gözleri, o tarihlerde Floransa’nın büyük düşmanı Roma’daki Papalık Sarayına yönelikti. Bu gün de aynı yöne bakmaktadırlar.3

1, 2 Christopher Hibbert, “The Rise and Fall of the House of Medici” (Penguin Books -1974)

3 Heykel’in orijinali 1873 yılında hava şartlarından etkilenmemesi için, müzeye kaldırılımış ve yerine tamamen aynı boyutlar ve açıyla, kopyası konmuştur.