Yarın yapayalnız

Mois GABAY Köşe Yazısı
20 Mart 2013 Çarşamba

Kitapları yazarlarına acı verir genellikle. Bir anı, bir sahneyi yazarken gerçek hayatta yaşadıklarını anımsarlar. Gerçek hayattaki acı ya da sevinç, mutluluk. Bakışmalar, gülümseyişler, veda edişler, ayrılık sözleri… Hepsi olanca şiddetiyle duyumsanırken yazarın kâğıda döktüğü yaşananların yanında hep cılız kalır. Yaşanmış, gönülde izi kalmış bir acıdır sizi yazmaya yönelten, soluk soluğa bir istek. Yazdıkça iki acıyı birden yaşarsınız, geçmiştekini bir türlü yazıda yaşatamamak ama aralıksız duyumsamak… Diğer acı ise duyumsadıklarınızın sözcüklerinizde eriyip gitmesi, sözcüklerin yetersizliğidir. Dile getirdikleriniz de zaten eriyip gitmiştir. Ayrılığın ilkyazı geçmiştir. Birçok ayrılığın yazları da geçmiştir.

Ayrılıklar sonrası hep bir yazıdan diğerine gidip gelerek yaşam kurmaya çalıştım. Yolun değiştiğini sanırsın çoğu kez. Aslında aynı yoldan geçip, geçen defa söylediklerini anımsayarak yeni sözler söylediğini sanırsın. Araya giren olayların yepyeni sözcükleri birlikte getireceğini sanırsın. Hep sanmaktır, başka bir şey değildir. Sanmak bittiğinde yazmak da bitecektir. Babamdan bana miras kaldı, yaşadıklarımızın hepsini yeniden ele almak. Tortuyu eşelemek, unutamayışın tortusunu. Yaşananların şiddeti geçince içimizde bir tortu kalır, işe yaramaz zamanla geçer sandığımız o çökelti. Oysa o tortudadır yaşananların sebep ve sonuçları. Bellek merhametsizdir unutma konusunda; sesler, kokular, müzikler kalır geriye, giden ardında her zaman bir roman bırakır. Selim İleri bambaşka bir ayrılığı anlatmıştır ‘Yarın Yapayalnız’ isimli eserinde. Çağına göre aykırı kalan bir ilişkide terk edilenin yaşadığı acıdır aslında ama yalnızca aşk ayrılığı değil, tüm ayrılıkların acısıdır anlatılmak istenen. Önemli olan yaşanan bir andır, bittiğindeyse yalnızlık ve buruk bir tat kalacaktır geriye. Her insan ayrılık acısını bir kez olsun yaşar bu hayatta, kimi sevdiğinin acısını kimi de ayrıldığı şehrin acısını hisseder kalbinin derinliklerinde. Gençken başınızı döndüren büyük hayallerinizin yaşınız ilerledikçe kaybolmasıdır ortak ayrılığımız. Sürekli bir bekleyiş içindesinizdir. Neresinden nasıl tutayım derken, göçüp gider yıllar, benimsediğiniz değerler; elinizden bir şey gelmez. Geriye kalan tek gerçek belleğimizdir. Bellek, sonradan gereksineceklerimizi âdeta bilerek, ya da gelecekteki hayatımızı önceden yaşamışçasına neyin biriktirilip neyin unutulacağını önceden hesaplamıştır. Tek bir bedende birçok kişiyi yaşarken geriye bir tek o insanın romanı kalır. Romancı eserlerinde bedenindeki öbür karakterleri nesnelleştirerek romanını oluşturur. Âşık olduğunuz her kadın gittiğinde size en az on roman bırakır. Hepimizin içinde bir roman vardır, kimisi Şişli Sıracevizler’de geçen kimisi Balat veya Hasköy’de… Yalnızlığın reçetesi içinizdeki duyguları yazıya dökmektir. Hayatı değiştiremeseniz bile sonbaharı biraz daha uzatırsınız. Cemaatimizdeki huzurevlerini her gezdiğimde bir heyecan kaplar içimi, işitir gibi olduğum şarkılar yankılanır duvarlarda hayatlarının son demlerini yaşayan o insanları gördükçe. Hepsinin bir zamanlar başrolde oldukları birer romanları vardır bu hayatta yazılmayı bekleyen. Bizimkilerden çok farklı olduğunu sandığımız aslında romanlarımızın da anneanneleridir. Pesah Bayramı en güzel fırsattır büyüklerimizin romanlarını dinlemek için; onlar daha hayattayken yaşananları kâğıda dökmek, ortak duygu tarihimizi hissettirir. Bir süredir aklımda olan bir fikirdi, bir pazar günü yaşıtlarımızı toplayıp önce İhtiyarlar Yurdu oradan da Barınyurt’a bir gezi düzenlemek. Hem bir bayram kutlaması hem de bu fırsatta o saklı kalan, zamana sıkışan hikâyeleri ilk ağızdan dinlemek için iyi bir bahanemiz olurdu. Bir düşünsenize o dostlarımızı kendi otobiyografilerini yazmaya ikna edebilsek ne anılar çıkar kendi tarihimizle ilgili kim bilir… Peki ya kendi ailemiz, kaç sene geçti üstünden diye başlayan cümleleri bugüne dek kaç kere ıskaladık kim bilir? Hayat o kadar çabuk geçiyor ki hiçbirimize müsvedde tutmaya imkân vermiyor. Geriye sadece yazıya geçilenler kalıyor. Gelin bu bayramda daha can kulağıyla dinleyelim büyüklerin bize aktardıklarını. Şu anki hayatımızın geçmişte yaşananların bir iz düşümü olduğunu o zaman daha iyi anlarız belki de. Yaşadıklarımızdan asla pişman olmadan hep bir umutla kendi hikâyemizi yazmalı vakit buldukça, acı verse de geçmişin hatalarından ders almak için. Ben de eşeliyorum bir süredir geçmişin tortularını; yaşananları satırlara dökmek huzur veriyor, bazen heyecanlanıp bazen hüzünlensem de… Bayram geliyor, geçmiş bayramları hatırlıyorum, Pesah’ın gelişi hep bir umut veriyor insanın içine. Yazın habercisi, uzun geçen kış gecelerinden sonra bir uyanışı simgeliyor benim Pesah’ım. Tüm olumsuzluklara rağmen eriyip kaybolmadığımızı bize hatırlatan bu bayramda gelin bir hediye, bir ziyaret ya da en kötü bir arama ile biz de yakınlarımızı mutlu edelim, birbirimize daha sıkı kenetlenelim. Hayatın gerçeği yalnızlığa senede birkaç gün de olsa beraberce dur diyelim. Hag Pesah Sameah.