Amerikan rüyasına elveda

ABD seçim sonuçlarının, kimin kazandığı ile ilgili değil de, bu ülkedeki dünyayı etkileyecek önemli sosyo-ekonomik değişim fotoğrafı ile ilgi çekmeye ihtiyacı var. Zira kapitalizmin beşiği, ya topyekûn kendi ruhunu öldürecek ya da yakın gelecekte kırmızı ve mavi iki ülkeye bölünecek.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
14 Kasım 2012 Çarşamba

Barack Obama’nın seçim zaferi konuşmasını izliyorum. Ve nedense ilk kez o an önemli bir gerçeği ‘görüyorum’. Binlerce Demokrat Partililerin salladıkları bayrakları görüyorum. Sadece Amerikan bayraklarını. Aslında bu olgu, yeni bir gelişme değil. ABD kurulduğundan beri tüm partililer sadece Amerikan bayrağını sallamışlardı zaten. Neden peki, her iki partinin bayrağı meydanlarda, salonlarda yok? Amerikan rüyasını, rüya yapan nedenlerden dolayı yok.

Amerika Birleşik Devletleri hiç kuşkusuz, 19. Yüzyıl’da başlayan ve ulus-devlet olarak evrimleşen ulusalcılığın en görkemli hatta en ideal örneğidir.

“Bizim gücümüz ordumuzdan, üniversitelerimizden, kültürümüzden gelmiyor. Bizı istisnai ve en güçlü devlet yapan, çeşitlilik içinde birliktelik değerlerimizdir. Beyaz, siyah, Katolik, evanjelist, latin, Yahudi, engelli, sağlıklı, eşcinsel, heteroseksüel, kim olursanız olun, hepimiz eşitiz ve bu çoğulculuk içinde tek gaye için yaşıyoruz. Amerika’nın geleceğine olan inanç değerlerimiz için”..

Bu sözler Obama’nın aynı konuşmasından. Bütün bu farklı unsurların ortak değerleri, ABD’yi dünyanın en örnek ve ideal ulusu yapıyor. Amerikan rüyasının bir ayağını oluşturuyor. Ve ilginçtir, 2 devasa dünya savaşı geçiren Avrupa, savaşlardan sonra bir nebze soluk alıp eski kıtaya ABD modelini getirmeye çalışacaktı, Avrupa Birliği yapılanması ile. Bu yeni yapılanma; farklı ülkeleri, tıpkı ABD’de farklı etnisite ve kültürlerin oluşturduğu gibi, tek çatı altında, ortak değerlerle tek bir hedefe yöneltme projesiydi. Süreç tamamlanmadı. Nasıl biteceği de pek meçhul.

ABD, kendi rüyasının ilk ayağını AB’ye ihraç ederken, diğer ayağında ise ciddi sıkıntılar yaşamaya başlamış durumda. “American dream” – “Amerikan rüyası” söylemi, sorgulanmaya başlanıyor. Ve bunu yaratan da Obama ve Demokrat ekibi oluyor. ABD rüyasının ve kapitalizmin temelini oluşturan girişimcilik ruhu kaybolmaya yüz tutuyor. Vahşi kapitalizmin ezdiği yoksul ve kimi orta sınıfları kurtarmak ancak Avrupa Birliği’nin vatandaşlarına on yıllardır sağladığı sosyal yardımlar desteğiyle olacak. Ancak bu tüm ‘sosyal  devletçi’  politikalar Amerika’nın girişimci ruhunu öldüreceği iddiasıyla Cumhuriyetçiler tarafından, yani ABD’nin diğer yarısı tarafından büyük eleştiriye uğruyor. Zira bu tür yardım politikaları Amerikan sağına göre Amerikan değerlerine dinamit koymakla eşdeğer. Bu politikalar, insanlarının girişimcilikten uzaklaştığı, sürekli sosyal yardımlarla ayakta kalmaya çalışan devasa bir sınıf yaratacak.

Görüleceği üzere, ABD ile AB arasında ilginç bir alışveriş söz konusu diyalektik tarih sürecinde. AB, ABD’nin çok kültürlülük içinde tek çatı sistemine girmeye çalışırken, ABD ise AB’nin köklü sosyal devlet politikalarına giriş yapıyor, Obama ile.

Bu arada, ABD son seçim sonuçlarıyla birlikte ideolojik olarak karpuz misali iki eşit parçaya bölünmüş durumda. Üstelik Amerikan değerleriyle ‘oynayan’ Obama ve ekibi yüzünden ülkedeki kutuplaşma had safhada. Bunun önümüzdeki günlerde daha da sert olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Zira Amerikan rüyası önemli yara almış durumda.

Şimdiden, muhafazakârların eyaletlerinden 20'si, bağımsız ülke olmak istediklerini belirtiyorlar. 

Obama’nın 4 sene içinde –konuşmasındaki toparlayıcı tonuna ve ona oy vermeyenleri de sevgiyle anmasına rağmen- bu bölünmüşlüğü nasıl gidereceği soru işareti. Zira ekonomi, rüya falan dinlemiyor.

Lakin, önemli bir saptama şöyle olmalı: komünizm ve kapitalizm yaşattığı tecrübelerle nihai noktada toplumları sağlıklı ve istikrarlı olarak güçlendirmeyi başaramadı. Biri, insanın girişimci ruhunu yok etti, diğeri büyük eşitsizlik yarattı. Ve bugün gelinen nokta sosyal yardımlarla yaşatılacak bir kapitalizm. Bu suni teneffüs nereye kadar idare edecek durumu, bilinmiyor.

Amerikalılar için, “I have a dream” – “Bir rüyam var” – “I have a nightmare”e – “Bir kabusum var” dönüşmek üzere. 

Lakin hâlâ karar veremedim.

Girişimcilik mi? Yoksa, 'modern kölelik' olarak adlandırabileceğim ücretli ve sosyal yardımcı sistem mi?

Orta yol var tabii ki, ama sadece teoride var.

Zira insan doğası teori filan dinlemiyor.