12.10’da ne var?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
19 Eylül 2012 Çarşamba

Gerçi ‘pastırma yazı’na daha çok var ama, Eylül ortasında yazdan kalma bir gece yaşanıyor Ada’da. Çöken sessizlikte Sedef’ten gelen müzik sanki mevki Maden tarafındaki balkonların içinde. Kimi okulların erken açılmasıyla çoğu evin pancurları kapandı. Buna karşılık gün içinde turist dolu motorların sayısında azalma yok. Keşke sadece kebab ve dondurma yiyip külahları yere atan turistlerin yanısıra biraz daha Ada kültüründen keyf almasını bilenler de ziyaretimize gelse.

Hayli sıcak geçen yaz günlerinde çoğumuz ‘ev-iş’ döngüsünün dışında yerimizden kıpırdayamadık. Şimdi ise diğer Adalara gitmenin tam zamanı. Heybeli’de ormanın içinde yürüyüş yapmak, sahilde çay içerken güneşi batırmak ya da Halki Palas’ın muhteşem terasında bir ‘happy hour’ yaşamak doğrusu büyük keyf. Burgaz’ın karizması malum. Kalpazan’da veya tehnalaşmış Ada’da deniz kıyısında bir balık yemek… Şehre inmişseniz dahi veya Adalı olmasanız da bu mevsimde günü birlik kaçamakları mutlaka yapın. Ne kadar çok oksijen depolarsak, o denli sağlıklı bir kışa yatırım yapmış olacağız.

***

Roş Aşana, Kipur, Kurban Bayramı darken 29 Ekim’i buluyoruz. Geçen gün deniz kenarında rastladığım Albert Penso, ‘Unutmayın 12.10’ dedi aceleyle. Sonra da kısa bir sohbet yaptık ayaküstü. Geleneksel Çanakkale gezisi bu yıl da 29 Ekim’de gerçekleşecek. ‘Gelirseniz çok seviniriz. Oldukça kalabalığız; yazılmak isteyenler acele etsin. Bu kez geziye dört Rav’ımız da katılacak’ dedi gururla. Ancak bir de küçük şikâyeti vardı. ‘Yoruldum artık; bu organizasyonu yapmak kolay değil. Artık sorumluluğumu devretmek istiyorum’ dedi. Aslında Albert Penso gayet dinç. Ancak haklı olduğu bir nokta var. Çanakkale gezisinin yemek, içmek ve eğlenmenin yanısıra sinagogu açmak, ziyara yapmak, yerel yetkililerle istişarede bulunmak gibi ulvî görevleri de var. Dolayısıyla gezinin devamlılığını sürdürebilme açısından artık genç arkadaşların bu işe soyunmaları gerekir. Zira kanımca, bu gezi aynı zamanda bir ‘mitsva’.