Babam olmadan asla…

Mois GABAY Köşe Yazısı
22 Haziran 2012 Cuma

Bu yazı yalnız ve babasız kalan oğullar için… 

Sessiz ve ürpertici bir gece;

Ve biri eksik,

Biri her zaman eksik.

Öylesine kalabalık ki yalnızlığımız;

Herkeste kendimize çarpıyoruz.

Ve bir ses bize diyor ki;

Seni sana rağmen koruyan baban artık orada olmayacak… 

 

14 Eylül 2003 akşamı, çalan telefonda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Ünitesi’nden bir hemşirenin sesi ve o beklemediğim tek kelimelik “öldü” konuşması: “Siz Yusuf Gabay’ın oğlusunuz, değil mi? Babanıza birkaç kez kalp masajı yapmamıza rağmen sonuç vermedi, hastamızı kaybettik.” Bedenim, bir zaman sonra kendisinin de parçası olacağı sonsuz bir gerçeği duygularımdan önce kavramıştı. Olay, duygularla aklın hemen kavrayamayacağı kadar tuhaftı. Her zaman arkanızda olmasına alıştığınız babanız artık olmayacaktı. Hayatımın geri kalanında onla ilgili anıları dinleyip, fotoğrafları ile teselli bulacaktım. Artık her babalar günü bana ölümün hep bizimle yaşadığını hatırlatacaktı.

Hayatta kimi zaman babanız bile olsa, herkesi kendi aynasına yansıdığı kadarı ile görebiliyoruz. Onu ancak bize değdiği yerden tutabiliyoruz. Belki de onu kaybetmek gerekiyor bizim aynamıza yansımayan, bize değmeyen yerlerini öğrenmek için.14 Eylül akşamı ölüm, bir denizin dibindeki kumlara daldırılan demirden bir kepçe gibi duygularımı karmakarışık bir biçimde yerinden fırlatmıştı. Anılar, gülümsemeler, kızgınlıklar, özlem etrafa saçılmış bir kederin içinde yeniden birbirine girmişti. Şimdi ise her Babalar Gününde içimdeki boşluğu onun şarkılarını dinleyip, onun kokusunu, hatıralarını hatırlayıp doldurmaya çalışıyor, her sene biraz daha ona benzediğimi fark edip kendimi avutuyorum.

***

Baba’dan oğluna bir mektup

Aslan oğlum benim,

Senle ve annenle ayrılışımızın üstünden çok seneler geçti… Şimdiye kadar size mektup yazmama bu yeni yolculuğumda izin verilmiyordu. Geçen sene kaleme aldığın yazıdan sonra melekler yanıma gelmeden hemen önce okuman şartıyla sana mektup yazmama izin verdiler. Buraya ilk geldiğimde, sizi benden zamansız ayırdıkları için çok kızmıştım. Şimdi ise büyükannen ve büyükbabanla sen bizi görmesen de her an seni izliyoruz.

Ne kadar zamandır görüşmüyoruz bilmiyorum. Burada zaman sanki durmuş ve herkes dünyaya bir daha geri gelmek için hazırlık yapıyor. Seninle ilgili ben hayattayken ve benden sonraya dair anılar bir film şeridi gibi önümden geçiyor. Annenin doğum günü olan 1 Şubatta hayata “merhaba” demen hem ona hem de bana en güzel doğum günü hediyesiydi. Keşke bir daha geri dönebilsek o güzel günlere. Aslında yaşadığın hiçbir şey tesadüf değil, öncelikle bunu bilmelisin. Ölmeden evvel sana bir film gibi tüm hayatını izletiyorlar ve cenneti mi, cehennemi mi yaşadın sen karar veriyorsun. Burasını sadece yolun sonu ve yeni bir yolculuğa hazırlık için bir beklenen bir otel gibi düşünebilirsin. Hayattayken kimi zaman en çok tartıştığımız konuları ben gittikten sonra da olsa anlamış olman, burada hepimize “Ah Keşke be Moisiko” dedirtiyor. 15 Kasım 2003 günü sinagoglarımıza yapılan saldırıda hayatta kalman için sen bilmesen de ben Tanrı ile pazarlık ettim. Sana her seferinde çok ortalarda gözükme derken seni korumaktı tek amacım, bunu acı da olsa anladın. 1986 yılında Neve Şalom Sinagogu’na yapılan o hain saldırının bir gün tekrar yaşanabileceğini hissediyordum. Taksim’deki yüksek tavanlı evimizi ve oradaki sımsıcak yuvamızı senin kadar ben de özlüyorum. Şimdilerde etrafına bakınca sen de babasının oğlu olarak ne kadar şaşırıyorsun değil mi? Hayat ne kadar çabuk değişmiş, senin bile alıştığın eski düzenin yerini yeni oyuncular almış, ama sorunlar hep aynı. Bundan birkaç sene evvel burun kıvırıp “ne zaman buradan taşınırız?” dediğin mahallenin şimdi şehrin en gözde turistik merkezi olması beni hiç şaşırtmadı. Asıl beni şaşırtan senin büyüdükçe ben hayattayken “keşke beni biraz olsun anlasa” dediğim konularda bu kadar çabuk değişebilmen, büyümek dediğin bu olsa gerek. Benim aslan oğlum artık büyümüş ve ben buradan seninle gurur duyuyorum. Hayatta duygularını açıklamaktan, “seni seviyorum” demekten asla kaçınma. Yarını, özel bir günü veya benim gibi bu dünyadan gitmeyi bekleme onlara aşkını belli edip, sıkıca sarılmak için. Ağlamak, gülmek, sevmek, nefret etmek ve âşık olmak hepsi senin için. Hayatta bazen çok sevdiğin şehrini bırakıp gitmek zorunda kalırsın, bazen de sevdiğin kadını unutmak hatta âşık olduğun kadını yok saymak. Bar-Mitzva gecesi annene belli etmeden bana sormuştun ya hani; “İmkânsız aşk nedir?” diye, işte şimdi bu sorunun cevabını daha iyi anlıyorsun değil mi? Eğer onunla nefes alıp, onunla yaşayabildiğini hissediyorsan kim engel olabilir ki buna? Hayatta bizi mutsuz edecek tüm farklılıklarımızı sihirli bir değneğim olsa da yok etsem dedim çoğu kez, ama en azından büyükanne ve büyükbabanın manevi mirasını sana bırakabildiğim için mutluyum. Buraya geldiğim ilk gün annemle babam sana yaptıklarım için benimle gurur duyduklarını söylediler. Peki ya sen sevgili oğlum? Sen de hazır mısın, aşkı sonuna kadar yaşamaya? Uğruna her şeyi yapıp da kavuşamadığın hiçbir kız için asla üzülme. Sana tek bir satır bile yazdırabilen kimseyi unutma hayatta, onlar seni sen yapan birer parça olacak yaşamın boyunca…  İnsan her şeye alışır oğlum, nasıl ki sen zorluklara alıştın, yeni bir hayata da çabucak alışacaksın. Düşünsene oğlum, alışkanlık olmasa bir ömür nasıl geçer kışlada, hapishanede?

Aslan oğlum benim, geçen sene askerdeyken sanki ben yanındaymışım gibi nasıl da idare ettin. “Değişikliklere ayak uydurmayı öğren, zaman sana uymazsa sen zamana uyacaksın” sözümü unutmamışsın. Şimdilerde bizim dönemimizi araştırıp insanlara anlatıyormuşsun. Ah keşke be Moisiko, küçükken sana anlatırken sıkıldığın o hikâyeleri daha fazla sana anlatabilseydim? Şimdi anlayabiliyorsun değil mi iki darbe, üç ihtilal geçirmiş bir ülkede sana neden her zaman “Aman oğlum iftiradan uzak dur!” dediğimi. Sana hiçbir zaman tam anlamıyla anlatmadım, ne küçüklüğümün acı hatırası Varlık Vergisini, ne o keyifle gezdiğimiz İstiklal Caddesi’nde komşularımızın başına gelenleri, ne de ’80 İhtilali öncesi büyükbabanla fabrikada neler çektiğimizi… Eğer anlatsaydım sen de tahminen şu an başka bir ülkede yaşamayı tercih ederdin. Her şeye rağmen sevgili oğlum, şu an yaşadığın ve hayatını sonlandıracağın o topraklar cennetin ta kendisi. Hani âşık olduğunda fonda ‘Historia De Un Amor’ şarkısı gecenin bir vakti arabayı alıp boğaza gidiyordun ya, işte farklı bir zamanda olsa da biz de annenle o şarkı eşliğinde boğazda dans ediyorduk birbirimize aşkımızı mırıldanırken. Bu güzel şehirde denizin mavisine bakarken aşkı tattığın her an senin o koskoca hayatının gerçekten yaşadığın zamanları olacaktır. Bunun değerini iyi bil, bu hayatta yaşadığın her acı seni biraz daha kuvvetlendirir. Hayatta nasıl güçlü olunduğunu hayatının sonuna yaklaşınca anlıyorsun. Yaşadığın her acı, ödediğin her bedel güç dediğin şeyin bir damlası. Nasıl ki dört sene evvel evimize hırsız girdikten sonra artık hayatta hiçbir şeye şaşırmamayı öğrendin, işte hayat dediğin düşe kalka yaşadığın bir döngüden ibaret. Bana hep “Baba hayatımızda bu kadar sıkıntı varken nasıl rahat olabiliyorsun?” derdin ya, ben de tıpkı şu an senin yaşadığın gibi hayattan yediğim darbelerle acı ve mutlu her anımda güçlü olmayı öğrenmiştim. Hayatta yaşadığın her mutlu anında, her başarında beni yanında görmek isteyeceksin. Aslında ben ve tüm ailen orada olacağız ama bunu ne yazık ki hayatının son zamanlarında sana söyleyebileceğiz. Kimi zaman rüya denilen yanılsamalarda sana görünmeme izin verecekler. Rüyanda sana ziyarete geliyorsam bil ki hayatında özel bir durum yaşanacak. Buradakiler sadece yakınlarımızın özel anlarında onlara bir hayal olarak görünmemize izin veriyorlar. Yaşamaktan sakın korkma, hayatın sana sunduklarını, fırsatlarını, ne geçmişi ne de geleceği düşünürken kaybetme. Etrafında sana gerçekten destek verenleri, yaşadığın küçük ama anlamlı jestleri kendini başka bir zamana hapsedip üstünden geçme. Benim yaşıma geldiğinde senin de çocuklarına göstereceğin en güzel hatıra mutlu zamanlarla geçmiş koskocaman bir albüm olacaktır. Nasıl ki sen şu an arkadaşlarına “benim babam her şeye rağmen hayatını dolu dolu yaşamış,” diyorsun, sen de hayatını dolu dolu yaşa sevgili oğlum. Seni nasıl bir gelecek beklediğini, bizden bile saklı tutuyorlar. Sadece yolun sonunu görebiliyoruz, ama hangi kavşaklardan geçip nerede durup soluklanmak isteyeceğine sadece sen karar vereceksin. Yaşadıkların ne olursa olsun asla pişmanlık duyma! Doğa dediğimiz o varlık karşılığını acı da olsa veriyor sadece biz bunu göremiyoruz. Hep yaptığımız kötülüklerin de iyiliklerin de bir an evvel karşılığı olsun istiyoruz. Öyle olsa ne değeri kalır ki? Burada öyle bir düzen var ki sevgili oğlum bu hayatta yaptığın hiçbir şey karşılıksız kalmıyor, tek fark bunu ya sen görmüyorsun ya da farkına varmıyorsun çoğu zaman… Doğru bildiğin yolda ilerlemekten vazgeçme ama sevdiğin insanları da bu yol uğruna sakın tehlikeye atma! Kimler denemedi ki senin yolunu, şu an hepsi buradalar. Benim canım oğlum, yaşamımın son evresinde annenle birlikte hep yanımda olduğunuz hep bir aile olduğumuz için sana teşekkür ederim. Bu arada ileride zengin olunca diyaliz hastalarını sakın unutma, onların da kaçının kim bilir bizim gibi çaresizlikle kıvranan bir aileleri vardır. Bu hayatta bizim yanımıza gelirken ne yazık ki hiçbir şeyini almana izin vermiyorlar. Sadece orada arkandan konuştuklarını buradan net duyabiliyorsun. O yüzden iyilik yapmaktan, iyi hatırlanmaktan sakın vazgeçme. Mutlu ettiğin insanların duaları buradaki en büyük mutluluk oluyor senin için. Hayat nedir oğlum? Hayat kimi sevdiğin, kimi üzdüğündür. Yaşama kendinden ne katarsan yaşamdan onu alırsın… İçindeki sevgiyi herkesle paylaş ve sağlıklı bir hayat geçir sevgili oğlum. Melekleri kıskandıracak kadar mutluluk seninle olsun. Seni binlerce kez sevgiyle öpüyorum.

Baban