Sabah gözlemleri

Avram VENTURA Köşe Yazısı
22 Şubat 2012 Çarşamba

Her sabah işyerime giderken, bir banka şubesinin yüksekçe bir eşiğinde, başına kadar battaniyesine sarılmış uyuyan birini görüyordum. Zavallı, evsiz barksız biridir mutlaka, deyip yoluma devam ediyordum. Yüzü her zaman örtülü olduğundan, onu ancak kirli battaniyesinden tanıyordum. Aslında kentin birçok yerinde benzerleri her zaman karşıma çıkıyor. Geçenlerde ilk kez, yanından bir geçiş süresi içinde yüzünü gördüm. Bir kadındı. Yüzü, saçı darmadağın, yaşadığı dünyanın sanki çok uzağında... Yanında yine battaniyeye iyice sarınmış, bezden bir kız bebek yatıyor. Kadının eli bebeğin üstünde, ona sevecenlikle bakıyor!

Yalnızca birkaç saniye gördüm onu. Filmde akıp giden çarpıcı bir kare gibi... Ama o kadın, her şeyiyle gerçekti. Yaşamın her türlü baskısını bedeninde taşıyan, belki aklını yitirmiş, belki de insanlardan, insanlıktan umudunu kesmiş biri!

Kentin dağdağası içinde yitmiş, o kalabalıklar içinde yalnız ve kendi yaşam öyküsünü kurgulayan bir insan!

Belki de tüm dalları kırılmış bir ağaç gibi, sürekli umutsuzluğunu büyüten bir ana!

O kadının görüntüsü uzun süre gözlerimin önünden gitmezken, aynı zamanda düşüncelerimi kışkırtıyor:

Yolda, yolculukta, kentin herhangi bir yerinde, bir mekânda, bir toplulukta...

Bir kadın, bir erkek, kenara atılmış bir nesne ya da ansızın ortaya çıkan bir olay...

Her biri öyküleşmek ya da henüz anlatılmamış bir öykünün kahramanı olmak için pusuda bekliyor.  İçlerinden kimi, süren suskunluğu içinde “Beni anlat!” derken, kimi de imgelemimize seslenerek, yeni kurgular için zengin olanaklar sunuyor.

***

Sabahları işe giderken, yıllardır hiç değiştirmeden aynı saatlerde aynı yolları izliyorum. Alışkanlık işte... Bu yürüyüş sırasında, hiçbirini tanımasam da, çoğunlukla benzer yüzleri görmek bir rastlantı olmuyor. Tuhaf karşılanacağımı bilmesem, kimileriyle nerdeyse selamlaşmak bile geçiyor içimden. Onlar da yüzüme bakıyorlar, ancak beni görüyorlar mı, bilmiyorum. İçlerinden çoğu bir yere ulaşma, bir işe yetişme kaygısı içinde.

Bu insanları gözlemlemek, her zaman ilgimi çekiyor; o sabahki yüz ifadeleri, giysileri, davranış şekilleriyle... Bir öykücü olsam, karşılaştığım insanların o her gün gördüğüm farklılıklarından kim bilir neler kurgulardım:

Diyelim ki, bir bayanın o sabah, diğer günlere göre giysilerine gösterdiği özenden, yaptığı makyajdan, yüzündeki mutlu ya da mutsuz görünümünden, yürüyüşündeki kararlılık ya da kaygıdan ne öyküler çıkabilir. Aile ve iş ilişkilerinden, beklentilerinden, düşlemlerinden, duygularından... Otur istediğin gibi yaz, ama bu öyküleme işi beni aşıyor! Gördüklerimi belki olduğu gibi aktarabilirim, oysa bu insanlardan yeni kahramanlar yaratarak düşlem gücümle kurgulamak ayrı bir sanat oluyor ki, bu konuda kendimi tümüyle yetersiz görüyorum.

Bir sabahın, kısa yürüyüşünden aktardığım gözlemler, belki bir başkası için yeni esin kıvılcımları çaktırabilir!