Bizi yakınlaştıran uzaklıklar

 

Avram VENTURA Köşe Yazısı
8 Şubat 2012 Çarşamba

Yapım gereği çekingen bir insanım. Tanımadığım ya da yeni tanıştığım insanlara kısa sürede yaklaşmayı, yakınlaşmayı sanırım yeterince beceremiyorum. Hadi onlar bir yana, kendime en yakın gördüklerimin olsun, daha önce telefonla aramadan ya da haber vermeden kapılarını çalmayı hiç sevmem. Düşünürüm: Görüşmeye benim için uygun olan bir zaman, belki onlar için olmayabilir... O anda yaşadıkları bir sorunu benimle paylaşmak istemeyebilirler... Belki de konuşmak için olsun hiç keyifleri olmayabilir... Bunlara benzer kaygılarla, aramadan gitmek için sürekli kendimi engellerim.

Zaman zaman bu konuyu arkadaşlarımla da tartıştım. Bu kaygılarımın herkes için geçerli olamayacağı, en yakınlarımla bile aramızda böyle bir uzaklık bırakmakla ilişkilerimizde bir soğukluk, bir resmiyet yarattığımı söylediklerinde suskunlukla dinledim; ancak doğru olduğuna inandığım bu davranışımı değiştirmeyi de hiç düşünmedim.

Cibran’ın sözleri geliyor dilimin ucuna:

Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın;

Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır.

Dostluk, içtenlik, sevecenlik, birliktelik... Bunlar tüm sıcak ilişkilerimizin temel taşları, olmazsa olmazlarıdır; ancak bunlara güvenerek, karşımızdaki insanın duygularını, düşüncelerini, özel yaşamlarını görmemezlikten gelemeyiz. Bu yüzden karşılıklı saygı ve sevginin buluştuğu noktada, her tür ilişkinin gelişebildiğini düşünüyorum.

Molla Cami’nin şu öyküsü sanırım sözlerimi daha çok güçlendirecektir:

Bir bilgeyle sultan dost olmuşlar. Günün birinde bilge, bulunduğu bir toplantıda,  varlığından sultanın rahatsızlık duyduğunu sezer gibi olmuş. Her ne kadar araştırmışsa da, sultanla fazlaca  yüz göz olmaktan başka bir  nedenin olmayacağını anlamış. Bu yüzden, elini eteğini toplayıp kendi köşesine çekilmiş.   

Günlerden bir gün, yol üzerinde sultanla karşılaşmışlar. Sultan bilgeye sormuş:

-Ey bilge! Bizden kaçmanın ve dergâhımızdan ayağını çekmenin  nedenini öğrenebilir miyim? Artık niye gelmiyorsun?

 Bilge yanıtlamış:

 -Bana “Niye gelmiyorsun?” diye  sormanız, “Niye geldin?” diye sormanızdan daha güzeldir de, onun için!

Girdiğimiz ortamlarda bekleniyor olmanın, güler yüzle karşılanmanın, ilgi odağı olmanın keyfine, söylenecek bir sözümüz olamaz. Tersine, o ortamlarda bulunmamızı sorgulayan gözler varsa, kuşku yok ki bu, her zaman bizi rahatsız edecektir.      

Her zaman ve her yerde ölçülü olmaktan söz ediyoruz. Bu ölçü, yalnız duygu, düşünce ve davranışlarımızda değil, her türlü ilişkimizde de en önemli bir denek taşı olmaktadır. Öyle ki, kimi zaman insanlarla koruduğumuz uzaklıklar, bizi birbirimize daha çok yakınlaştırıyor.