Bir Yom Kipur öyküsü

Polonya’da yaşayan ve fakir bir köylü olan İtzik, Kipur gecesi, sinagogdan çıkarken, elinde Teilim kitabı, en saf duygularla Tanrı’ya dua eder; “Dünyanın Hâkimi, eğer bir parça daha toprağa sahip olabilseydim, ne kadar mutlu olurdum!”

?

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
5 Ekim 2011 Çarşamba

Polonya’da yaşayan ve fakir bir köylü olan İtzik, Kipur gecesi, sinagogdan çıkarken, elinde Teilim kitabı, en saf duygularla Tanrı’ya dua eder; “Dünyanın Hâkimi, eğer bir parça daha toprağa sahip olabilseydim, ne kadar mutlu olurdum!”?Aynı anda arabasıyla sinagogun önünden geçmekte olan uçsuz bucaksız arazilerin maliki Dük Poritz, köylünün yakarışlarına kulak kabartarak şu öneride bulunur: “Tanrı’ya ettiğin duana kulak misafiri oldum ve beni derinden etkiledi. Orucunun ertesi günü şafak sökerken, sarayımın girişine gelecek, vereceğim işaretle tüm tarlalarım ve köyümün sınırları boyunca yürümeye başlayacaksın. Yürüdüğün her alan senin olacak. Ancak tek bir şartım var: Gün batımında başlangıç noktana geri dönmüş olacaksın. Eğer gün battığında sarayımın girişine varamazsan, elindeki ile yetineceksin.”

Yahudi köylü bu sözleri duyduğunda büyük bir minnettarlıkla dükün ellerini öptü ve bu olağanüstü haberi eşine ve çocuklarına vermek üzere evine koştu.

Ertesi gün, güneş ağardığında dük yarışın başlayacağı noktaya geldi ve başlangıç işaretini verdi. Ve İtzikyürümeye başladı. Geçtiği her nokta zengin ve bereketli topraklarla dolu olduğu için git gide hızını arttırdı. 

İtzik maddi sorunları olan bir ailenin evinin önünden geçiyordu. Aile reisi İtzik’e seslendi ve zor durumda bulunduğunu söyledi, borç para istedi. İtzik yardımsever bir kişi olduğu halde koşmaya devam etti ve içinden şöyle geçirdi; ‘şimdi değil,yarın zengin olacağım, o zaman fazlasıyla yardım ederim.’

Güneş batıya doğru yönelirken İtzik,  Kipur gecesi yaptığı duanın mucizevi bir şekilde gerçekleştiği sinagogdan geçiyordu. Dua saatiydi, minyan (duanın gerçekleşebilmesi için gerekli on kişi) aranıyordu. İtzik’i gören köylülerden biri, “Reb İtzik, gel ve bizimle dua et, minyan için sana ihtiyacımız var. Ayrıca bir avel (cenaze) için de Kadişylememiz gerekiyor. Yalnızca bir iki dakikanı alır” dedi.

Ancak nefes nefese koşmaya devam eden İtzik, eliyle gelmesinin mümkün olmadığını belirten bir işaret yaptı; ‘Yarın çok zengin olacağım ve yeni bir sinagog inşa ettiririm, ayrıca köydeki çocuklar için de bir yeşiva yaptırırım. Ancak şu an parsellemem gereken daha çok arazi vardiye düşündü.

Güneş batmak üzereydi ve İtzik başlangıç noktasına varabilmek için var gücüyle koşuyordu. Bacakları bir demir kadar ağır, ağzı bir toprak kadar kuru ve kalbi ise nerdeyse duracak gibiydi. Tek bir düşüncesi vardı, tüm toprakları ele geçirmek. Hızını daha da artırdı ve güneş son ışıklarını ağaçların üzerinden yayarken varış noktasına uçarak bir atlayış yaptı ve o anda canını verdi.

Dük Poritz köylülerden birini çağırdı: “Bir kürek al ve Yahudi mezarlığına git. Orada iki metre kare boyunda bir mezar kaz ve İtzik’i oraya göm. Onun ihtiyacı olan tüm toprak bu kadar.

Özetleyerek aktardığım bu Hasidik öykü ‘Sevivon’ web sitesinde ve Hemdat İsrael Vakfı’nın broşüründe yayımlandı. Bizler her gün dualarımızda aynı şeyleri tekrarlamıyor muyuz, geleneklerimizin temelinde de bu anlayış yatmıyor mu? Öyle ise Yom Kipur öncesi bu öğretici öyküyü yinelemekte ne beis var ki?..

Aynı koşuşturma günümüz için de geçerli değil mi? Modern, çağdaş yaşantımızı bir gözden geçirelim; çoğu kez çocuklarımızın büyüdüklerinin dahi farkına varmıyor, isteklerine çoğu zaman ; “şu an çok yoğunum, bitirir bitirmez sana yardım edeceğim” türü yanıtlar vermiyor muyuz? Kariyer yapmak, maddi olanaklarımızı artırmak, zengin olmak uğruna tüketilen bir ömür…

Aile yaşamı içinde birliktelikler, hatta kimi zaman ortak bir aile yaşamı kurma gibi kutsal görevler bile öteleniyor. Olgunluk yaşına geliyoruz, bu kez de ‘daha görkemli’, ‘daha prestijli’ bar mitzva, düğün törenleri düzenleme adına nelerden vazgeçilmiyor ki… Daha ileri yaşlarda da torunların en tatlı zamanları ıskalanıyor.

Bu yaşam tarzı ne yazık ki bir ömür boyu devam ediyor ve hep, ‘hiçbir zaman gelmeyecek olan’ yarınlara erteleniyor manevi hazlar.

 Bu kutsal günde Tanrı’dan dileğimiz;  bizlere sağlık, geçim ve çocuklarımızın mutluluğunu görebilme imkânını tanıması, bizleri kutsamasıdır. HATİMA TOVA.

***

Bu hafta sevgili dostum ve amatör gazeteci Robert Sezer’i son yolculuğuna uğurladık. Cenazesi çok kalabalıktı çünkü seveni çoktu. Onu hep efendiliği, ilkelerine bağlılığı ile anımsayacağım. Başkanlığı döneminde Barınyurt’u tanıtıcı sloganlar içeren bantların Şalom’un yaklaşık her sayfasında yer alması için az çaba göstermemiş, sonunda tatlı dili ile beni ikna etmeyi başarmıştı.

Cemaatimiz için özveri ile çalışan Robert Sezer’in ömrü ne yazık ki geç yaşlarda başladığı üçüncü üniversite diplomasını almasına ve emekliliğini arzu ettiği coğrafyada geçirmesine yetmedi. Toprağı bol olsun.