Bu cemaat de fikrini açıklasın

Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran, ŞALOM için kaleme aldığı yazıda, Fransa meclisinde kabul edilen soykırım yasasından yola çıkarak tarihi olaylara bakışımızı sorguluyor

Ezgi BAŞARAN Köşe Yazısı
4 Ocak 2012 Çarşamba

Tarihe ilgi duymaya başladık. Ama sadece bizim versiyonumuz olan tarihe. Biz, tarihin versiyonları olduğunu sanan ve böylelikle ehlileştirilen bir devletin vatandaşlarıyız. Uzaktan bakanlarda müstehzi bir gülümse yaratıyor olmalı bizdeki bu sendrom.

Fransa meclisinin Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan yasayı kabul etmesi düşünce özgürlüğü açısından da, bir acıyı siyasi bir enstrümana dönüştürmesi bakımından da kabul edilebilir bir vaka değildi.

Fakat bizi asıl ilgilendiren Türkiye’nin bu vakayla mücadele yöntemiydi.

**

Bu toprakların aslında ne kadar hoşgörülü olduğunu ele güne göstermek için hep aynı örnek verilir: ‘Biz Musevileri koruduk, kolladık, bağrımıza bastık.’ Bu örneklerin en tazesi Başbakan Erdoğan’dan Sarkozy’ye gitti, hatırlayacaksınız… ‘1492 yılından itibaren, yani 15. yüzyılın sonlarından itibaren binlerce Musevi aile, İspanya’dan engizisyondan kaçarken onlara Osmanlı Devleti, yani bizim dedelerimiz kucak açtı. Bunu söylediğimizde bazı Museviler bundan rahatsız oluyor. Niye ikide bir bunları hatırlatıyorsun? diye… ‘Tarih bilmiyorsunuz da onun için’ diyordu Erdoğan.

**

Akıllarımızın Türkiye Cumhuriyeti’nin endokrinizasyonundan kurtulmuş kısmıyla tarihi bilmeye ve öğrenmeye gayret ediyoruz hâlbuki. Ve yine o arta kalan akıl bugünü izlememize de olanak veriyor. O nedenle… Türkiye’nin Museviler için bir cennet olduğuna inanacak değiliz. Mesela… Başbakan Erdoğan’ın hâlâ uçağına almaya devam ettiği kimi yayınlar, periyodik olarak Türkiye’deki Musevi cemaatini hedef gösterir. Ticarette, akademide, diplomaside ve medyada başarılı olan kişilerin şeceresini çıkarır, Musevilerle ilişkisini en büyük günahmışçasına sayfalarına taşır. Bu kötü yayınlar münferit de değildir. İsrail’in bir devlet olarak takındığı bütün feci tavırlar, Beyazıt Meydanı’nda toplanan İslamcılar tarafından Musevilere fatura edilir. Ana akım medyadaki makalelerin arasına serpiştirilir.

**

Bu örnekleri çoğaltabilirim ama uzatmaya gerek yok. Sadece şu var: Antisemitizm gözle görülür biçimde her an yüzeye çıkmasa da, kafasını uzatmak için köşede bekler. Bu toprakların zamanında çeşitli konjonktürel gerekçelerle Musevileri sahiplenmiş olması, bugün bu hali görmezden gelmemize sebep olmamalı. O kadar da romantik değiliz yani.

Bakın, Cumhuriyet tarihimizin belki de en önemli fırsatlarından biriyle karşı karşıyayız. Yeni bir anayasa yapılacak. Yani en azından öyle umuyoruz. Bu ülkede yeterince sesini duyuramadığını, kenara itildiğini, horlandığını, korkutulduğunu, tehdit edildiğini, hakkının yendiğini, mütemadiyen taciz edildiğini düşünen herkes için bir fırsat bu.

**

Biliyorum, hayat birkaç yasanın alt alta dizilmesiyle, yasa denen cümlelere kelimeler ekleyip çıkarmakla değişmez. Biliyorum, değişmesi gereken zihniyettir. Fakat… Demokratik, sivil ve ‘bizim’ diyebileceğimiz anayasanın kendisi kadar, yapım sürecidir hayatı bir ihtimal değiştirecek olan. O yüzden bugünlerde tüm kesimlerin eteğindeki taşları döküp meramını anlatması gerekiyor. Evet, tüm kesimlerin… Musevilerin, Ermenilerin, bir avuç kalan Rumların, eşcinsellerin, örtülü ve örtüsüz kadınların, Kürtlerin, varoşların, Romanların, ağaçları ve hayvanları düşünenlerin fikrini söylemesi gerek. Eğer bu ‘bizim’ anayasamız olacaksa, hepimizin diğerini duyması gerek. Bu süreci bir de böyle düşünün isterim.