Örtüsüz Sermaye Transferi

Metin BONFİL Köşe Yazısı
21 Eylül 2011 Çarşamba

Şirketinizden bir miktar para çekseniz ve bunu faizsiz veya düşük faizle almış olsanız, vergiciler hemen yakanıza yapışır: ortağına “örtülü sermaye” verdin, adam gibi piyasa faizi alsaydın para kazanacaktın, vergisi olacaktı, hadi öde bakalım.

Düşük faiz, sermayeyi bir taraftan diğer tarafa usul usul nakletmenin yollarından bir tanesi. Üstelik, bir anlamda, suç.

Peki şu anda global finans piyasalarında olan ne? 10 yıllık Amerikan bonolarına lütfen yüzde 2 faiz veriyorlar. Dolar enflasyonu kaç? Yüzde ikilerde. Reel faiz? Sıfır.

Uzun dönemlerde dolar faizleri ne idi? Hadi Reagan döneminde yüzde 14 dolar faizi gördük ama yine de uzun dönem ortalaması yüzde 6 ila 7 arasındadır desek, yalan olmaz. E şimdi kısa vadeye sıfır, uzun vadeye de yüzde 2 faizle ne yapılıyor o zaman? Sermaye transferi. Hem de dümdüz, örtüsüz, cezasız, apaçık ve göz göre göre.

Oldu mu ya?

Evet. Başka yol yok. Eskiden kazanılmış paraları tasarruf etmiş olanlar, işler zorlaşınca şirketi kapatıp paramın faiziyle geçinirim diye hesap yapanlar, mevduatına enflasyondan fazla getiri bulamayıp, altından medet umanlar bilir: paradan para kazanma devri bitti. Bir süre boyunca Amerikan halkını finanse edeceksiniz. Uzun sürebilir.

Anaparayı yemeden geçimini faiz gelirleri ile sürdürmek isteyenleri karalar bağlıyor.

Küresel kriz, türev ürünlerde boyundan büyük risk alan Lehman’ın batması ile başlamıştı; ödenmeyen ipotekli konut kredileri ile devam etti, dev bankaların bilançolarında açılan devasa deliklerden dolayı global bir çöküş noktasına kadar gelindi; bilahare merkez bankalarının likidite musluklarını açması ve piyasaları paraya boğmasıyla sular bir durulur gibi oldu.

Borsalarda geçen sene yaşanan bahar, cicim aylarından sonraki gerginlikler gibi, yerini ikinci dip beklentilerine bıraktı. Krizin adı da değişti; “borç krizi” oldu. Bana sorarsanız, kriz ABD’nin krizi olmaktan çıkıp Avrupa krizine dönüştü.

Gözüken şu ki, ekonomik canlanma başlamadığı sürece faizler düşük kalacak. Bu arada para basılmaya devam edilecek. Hatta belki bir miktar enflasyona müsaade edilecek ki, tasarruf eden kesimden borçlu kesime önemli miktarda sermaye transfer edilebilsin.

Kaba bir hesapla, yatırımcıların elinde 10 trilyon dolarlık ABD bonosu var. Bir an için yılda % 7 yerine % 2 faiz ödendiğini düşünürsek, her sene 500 milyar dolarlık servetin alacaklıdan borçluya ‘dönderildiğini’ görürüz. Elinde trilyonlarca dolar likidite bulunan Çin, Japonya, Körfez ülkeleri, Rusya ve Norveç gibi ülkeler düşük faizli Amerikan bonoları kanalı ile borç içindeki Amerikan tüketicilerine servet transfer etmekteler. Bu sürecin 4-5 yıl devam ettiğini düşünürseniz, servet transferinin ne denli büyük olacağı ortada.

Tabii bu Amerika için geçerli. Uluslararası derecelendirme kuruluşu S&P Amerika’nın notunu indirdiğinde, ABD tahvilleri prim yapmış, ABD tahvil faizleri düşmüştü. Unutulmaması gereken gerçek şu ki, risk algısı artınca, denizdeki tüm gemileri barındırabilecek tek güvenli liman halen Amerika. Geçtiğimiz ay panik yapıp da İsviçre Frank’ına kaçanlar, yağmurda sadece başına poşet geçirenler gibi, bir güzel ıslandılar.

Türkiye’de de enteresan bir dönem yaşanıyor. Eskiden yüksek cari açığı beslemek için yüksek TL faizinin bir şart olduğu düşünülürken, şimdi reel faizler neredeyse sıfır ama halen bir şekilde cari açığı sürdürebiliyoruz. Gerçekten jeopolitik bir güç olur isek o zaman reel faizi sıfırlayıp dışarıdan içeriye sermaye transferine başlayabiliriz biz de… Belki de yeni dönem dış politikanın ekonomik getirisi bu olacak, ancak bunu zaman gösterecek.

Kim ne derse desin, krizin bitmesi şöyle olacak:

1. ABD hane halkı harcamayı kısıp borcunu azaltmaya devam edecek (düşük faizler buna destek oluyor zaten);

2. ABD’deki konut fiyatlarındaki düşüş trendi elbet bir gün duracak ya da artışa dönecek (hane halkı özvarlık toplamı “servet hesabı” artmaya başlayacak);

3. ABD’deki tüketici tekrar harcamaya geçecek;

4. Çin gibi gelişmekte olan ekonomilerdeki tüketiciler ABD’deki tüketicileri finanse etmeyi azaltıp kendi tüketimlerini arttırıp global büyümeye hız verecekler;

5. Servet transferi, zenginlere konulacak ilave vergilerle, tahvil borçlarında yapılacak faiz indirimleri ve yeniden yapılandırmalarla hızlandırılacak;

6. IMF gibi kuruluşlar, borçlu ülkelerin gerekli önlemleri alabilmeleri için ihtiyaç duyduğu zamanı kısmen de olsa, düşük faizlerle temin edecek;

Yeteri kadar sermaye transferi olduğunda, bu kriz de elbet bitecek.