J’accuse!*

Vedat LEVENT Köşe Yazısı
14 Eylül 2011 Çarşamba

Masa başında kaybetmek, sonuna kadar mücadele edenlerin en korkulu rüyasıdır. Basketbolda yaşadığımız hüsranın sebepleri arasında maalesef masa başında alınan kararların etkisi vardır. Hem de bu kararlar, her zaman üzerinden komplo teorileri ürettiğimiz dış mihraklar tarafından değil, bizzat kendi federasyonumuz tarafından alınmıştır.

NBA patentli Semih Erden’in Milli Takım’da oynamaması konusunda çok spekülasyonlar yapıldı. Federasyon ortalık fazla karışmasın diye oyuncunun sakat olduğunu, bu sebeple turnuvada forma giymediğini belirtirken, aslında Erden’in disiplinsiz davranışları ve Hido ile uyum sorunu yaşaması sebebiyle kadro dışı kaldığını sağır sultan bile duydu.

Semih Erden gibi bir sporcunun takıma kazandırılabilmesi lazımdı. Tabi ki dünya ikincisi olan bir ekip, tek bir oyuncu oynamıyor diye hüsrana uğramadı. Ancak başarısızlığı oluşturan etkenlerden biri olduğu kanısındayım.

Bu yaz futbolda yaşanılan kaosun yanında basketbolumuz maalesef devede kulak kalıyor.

Zira Fenerbahçe ADALETSİZ masa başı oyunlarına kurban edilmiştir!

Fenerbahçe yöneticileri, şike yapmış olabilirler, yapmamış da olabilirler. Hatta bu mevzunun siyasi boyutlarından bahseden şehir efsaneleri bile sağır sultanın kulağına çalınmış durumda. Her ne olmuşsa, bunu çözecek olan yargıdır. Hakimlerimiz doğru kararı vereceklerdir. Bir suçlu varsa, cezalandırılmalıdır.

Sorun, bu belirsizlik döneminde Fenerbahçe’nin Federasyon tarafından darbelere karşı ‘KORUMASIZ’ bırakılmasıdır.

TFF’nin, daha henüz olay patlak verdiğinde bu konuda uygulayabileceği SADECE iki politika olabilirdi;

Birincisi, elle tutulur argüman olarak benimsenmiş olan meşhur ‘savcılık iddianamesinin’ beklenmesi ve bu iddianamenin alacağı şekille paralel olarak kararlar alınması ki kanımca da hukuki olarak yapılması gereken buydu.

İkincisi ise soruşturmadan elde edilen verilere dayanarak cezaların bir an önce kesilmesiydi.

TFF, doğru olanı yaptı ve birinci şıkkı tercih etti. Belki bazılarının eleştirdiği gibi topu taça attı ancak Türk hukukuna olan güvenini gösterdi.

İşte TFF en adil kararı aldıktan sonradır ki ADALETSİZLİK bir çamur gibi Türk futbolunun üzerine yapıştı!

Her pazartesi rejime başlayan ancak salı günü rejimini bozan adam gibi her sene “Temiz Ligler” diyen UEFA, karşısına İtalya gibi dev bir futbol ekonomisi çıkınca ‘temiz ligleri’ ertesi pazartesine saklayıp durdu. Ta ki karşısına Avrupa futbolunu pek sarsmayacak, İtalya’dan daha ucuz bir lig çıkana kadar: Türkiye SÜPER Ligi!

Eli kaşınan UEFA, tarifeli uçakla bir memur gönderdi, TFF’yi boş tehditlerle korkuttu ve alacağını aldı.

Sonuç ne oldu? “Türk hukukuna güveniyorum” diyen TFF, en büyük hukuksuzluğu yaparak soruşturma dosyasında adı geçen ve yine soruşturma dosyasına göre en çok Fenerbahçe kadar masum olan Trabzonspor’u Fenerbahçe’nin yerine Şampiyonlar Ligi’ne yollama kararı aldı.

Bu nasıl perhiz, nasıl lahana turşusu? Ligin hâlâ şampiyonu olan takım Şampiyonlar Ligi’nde değil. Neden? Çünkü şike yüzünden hakkında soruşturma yürütülüyor!

Kanunen suç sabitlenmedikçe kimse suçlu değildir! Bu çıkarıma göre o zaman UEFA’nın kararı keyfidir. TFF’de bu keyfiliğe uymuştur.

Fenerbahçe, bu kararı alan TFF’nin gözünde o zaman şike yapmıştır ve suçludur. Dolayısıyla küme düşürülmelidir.

Ama düşürülmemiştir zira TFF, Türkiye’nin en değerli kulübünü, ekonomik lokomotifini kaybetmeyi göze alamamıştır!

Ne şiş yansın ne kebap politikası sadece Fenerbahçe’ye zarar verir. Fenerbahçe, TFF’nin yanlış kriz yönetimi sonucu en iyi oyuncularını kaybetmiş ve BİLEREK güçsüzleştirilmiştir. 45 milyon Euro’luk gelirine gayri hukuki olarak el konulmuştur.

Bütün bu hukuk tanımaz tabloya bakarak, bu hukuksuzluktan fayda sağlamaya çalışan kulüp yöneticilerini görerek, bu ADALETSİZLİĞİN aslında kendi ülkesine yapılmış çok büyük bir ayıp olduğunu idrak edemeyen rakip taraftar gruplarına tanık olarak gönül rahatlığıyla bu ligi izleyemiyorum… Göz göre göre Fenerbahçe’nin karnına bıçak saplanmasına seyirci kalamıyorum.

Dahası ezeli rakip, ebedi dostuz diyen Galatasaray Kulübü’nün böylesi bir dönemde ebedi dostuna takındığı tavrı hiç mi hiç tasvip etmiyorum! Kimse kusura bakmasın!

*Suçluyorum