Wiki-Leaks olaylarının tarafsız zihinlerde sonralardan yarattığı düşünceler

Köşe Yazısı
17 Ağustos 2011 Çarşamba

Jose V.ÇİPRUT


Wiki-Leaks olayları, sahte peygamberlerin aralarında paylaştıkları palavralardan ve birbirlerinin arkalarından yaydıkları şaiyalardan haberleri olmadan bile bunların mevcudiyetinden daima şüphe edebilmiş halk tabakalarını siyasetin riya ve fesat üzerine inşa edilmiş olduğunu, bunu imâ eden mahrem belgelerin çalınmış kopyalarıyla, ama doğru ama yanlış, ikna etmeğe muvaffak olabildi. Diğer bir yandan da, vatandaşa devletle tek başına kolay kolay güreşilemeyeceğini hatırlattı. Üstelik, asâlet ve adâlet emelleri uğruna takibine veya yaratılmasına çalışılacak berraklıkların hükümetlerin işine gelmez veya devletlerin tasvibine nail olmazlarsa, devlet-devlet, devlet-ticaret, devlet-maliye müesseseleri arasında mevcut veya ivedilikle kurulabilir bir işbirliği ile, o kadar da çabukça söndürülebileceğini ispat etti. Ve, zaman alsa da, eninde sonunda kamu işlerinde tam ve mükemmel şeffaflık isteyen seslerin, müsamaha bilmez kat’iyetle, ebediyen boğulup susturulabileceğini -- hatta boğucu müdahalelerin alenen, kimseye aldırmaksızın, amansız bir takiple gerçekleştirilebileceğini -- en ufak işkile mahal bırakmaz tarzda ortaya koydu.

Genellikle,diplomasi mesleğinin basite indirgeyen mantığa imkânsız görünebilir ihtiraslara amelî şümul sağlar bir san’at olduğu iddia edilir. Bu, sözüm ona, ‘ilimli san’at’ bir diplomatın ‘her an, herkese, her şey’ olabilmek hünerinden ibarettir ki, o tür bir sihirbazın şapkadan tavşan çıkaramadığı anlarda bu marifetsizlik kuşkulu kamu gözünde dolandırıcılıkmış gibi de görülebilir. İki yalancı şahitle masum bir adamın asılabildiği günlerin çok şükür tarihe karıştığını bazılarımızın hâlâ toyca addedebildiği bu kavgalı asırda, birkaç devletin, göz kırparaktan, fiilen -- ve de meşru’en (!?) -- beceremeyecekleri işin sayısı azdır. Harp, sulh, ambargo ve boykot bu işlerdendirler. Kıtasal Çin (‘Halk Cumhuriyeti’)’nin, düşüncesinin ifâde tarzını beğenmediği için, hapse tıktığı yazar-düşünür Liu Xiaobo (Şiaobo)’ya sunulan 2010 Nobel Barış Ödülü’nü takdim merasimine “prensip” olarak katılmamaya karar veren ileri demokrasi’lerin adlarını ben hatırlatayım da, bunların niçin o merasime katılmadıklarını siz düşünün; haklı olup olmadığınızı da kendiniz araştırın bir kere: Fas, Tunus, Mısır, Sudan, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Suudî Arabistan, Sırbya, Ukrayna, Rusya, Kazakistan, Vietnam, Filipinler, Kolombiya, Venezuela ve Küba… Tabiî ki, uzun zamandır ya sessizce çözümsüz bırakılmış ya da aşırı nefret ve intikam hissi ile bağıra çağıra didik didik edilmiş “belirsiz hudut” meseleleri de bu cinsten devlet-arası alışverişin çerçevesinde kimimizin kimimizden çok daha iyi kavrayabileceği, çoğu zaman (sokağa yönelik) ‘ulu prensipli’, diplomatik manevralardan biri olarak ta görülebilir. Fırsat bulursanız, Yakın Şark haritasına şöyle bir göz atıverin. Ve sorun kendinizden: “Kimlerin hudut problemi vardır, kimlerin yoktur..? Neden bunların bir tekinden o kadar da sık, bu kadar da çok bahsedilir de, diğerlerindense hiç, ama hiç” -- hmmm..?

“Yakın Şark” “Uzak Şark” “Orta Şark”, hatta son yıllarda münasip cam tüpte doğurulan “Büyük Orta Şark”  bölgeleri Batıdan Doğuya (yüksekten) bakmışların icâdıdır. Meselâ, Amerikan Merkezî İstihbarat Ajansı için “Yakın Şark”: Doğu Balkan’ı, Türkiye’yi, batı Kafkaslar’ı; İsrail’le Arap komşularını, tüm Körfez Krallıklarıyla Irak, İran ve Pakistan’ı içine alan sahadır.  İsrail-“Filistin” hudut meselelerinin İsrail’in kuruluşundan bu yana gelip geçmiş altmış üç senede, altmışa tırmanabilmiş Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İlke Kararları’na konu olmuş olmasına karşın, diğer Yakın Şark devletleri arasında böyle tekrar tekrar ithama maruz bırakılmamış benzer hudut problemleri var mıdır? Varsa, bunlar çok -- ama çok -- daha az önemli midirler ki ayni dümbelek gümbürtüsüyle dünyanın dikkatine getirilmemişlerdir? Bu bölgede, bir an evvel, ikinci bir Filistinli Arap devletinin kurulabilmesi için o kadar da aceleci öncelik verilen İsrail-“Filistin” hudut “meselesi”ne kıyasla, dünyanın ayni bölgesinde yerleşmiş diğer devletlerin çözümü türlü çıkarlardan dolayı askıda bırakılmış kalmış çapraşık hudut problemleri varsa, bunların içerik, kapsam ve jeopolitik anlamlarını araştırmakta fayda gördüm. Şalom Gazetesi’nin gelecek birkaç nüshasında şimdiden hazır bulgularımı köşem içinde birer ikişer tarafsızca sıralayıp önemlerinin karşılaştırılmasını okuyucularımın âdil takdirine bırakacağım. Duyanlar duymayanlara söylesin...