‘Kitty’ ve okuduklarım…

Yaz ayları kitap okunur. Livaneli’nin ‘Serenad’ından sonra Cahit Ülkü’nün ‘Pargalı İbrahim Paşa’sı ve Ahmet Özgüneş’in tarafıma göndermek nezaketinde bulunduğu ‘Sari İldiz’i  ‘Muhteşem Yüzyıl’  dizisinden sonra galiba pek çoğumuzda olduğu gibi Osmanlı Sarayı’nı bende de temel merak nesnesine dönüştürdü.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
3 Ağustos 2011 Çarşamba

Saray ve Yahudilik ilişkisi ilgimi çekti.

Yaz ayları torunlarımın belli bir dönem için ziyarete geldiği, ailece özlem giderdiğimiz günlerdir; TV izlemem, gazete okumam, bilgisayarımdan koparım, farklı huzurlu bir dünyada yaşarım bir süre.

Ve ayrılık günü gelir, onlara ayırdığımız odaya girince, etrafta terk edilmiş oyuncakları, henüz havası alınmamış plastik botu, üstünde mutlaka ‘Kitty’nin resimlerinin yer aldığı ıvır zıvırları görünce içim bir cız eder. O cümbüş yerini derin bir sessizliğe ve tatlı bir yorgunluğa bırakır.

Bu yıl da öyle oldu, dönüş için bir gece öncesinden şehre indik. Saray Muhallebicisi’nde özlem duyulan tatlar, tatlılar son kez yendi. Saray’da bir dosta rastladım, “Benim de eşim yarın torununu görmeye Amerika’ya gidiyor” dedi. “Ne yapalım kaderimiz bu” diye yanıtladım.

Yaz ayları kitap okunur. Yıl boyu liste başlarında yer alan Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ına uzun süre elim gitmedi. Belki de çevremden ‘çoğu bildiğimiz şeyler’ türünden değerlendirmeler beni etkiledi. Kitabı bir çırpıda bitirdim, hâlâ okumayanınız varsa hararetle öneririm.

 Holokost, Struma Gemisi’nin batırılışı, 1930’lu yıllarda Almanya’dan kaçıp Türkiye’ye sığınan Alman Yahudi’si profesörler romanın tarihi arka planını oluşturuyor. Benim bihaber olduğum ve öğrenince hayretler içinde kaldığım olay ise ‘Mavi Alay’; İnönü döneminde ilkin Almanya’nın saflarında savaşmaya yönlendirilen Kırım Türklerinin sonradan Almanya’nın savaşı kaybetmesi üzerine vagonlara kapatılarak Anadolu topraklarından geçirtilerek kurşuna dizilmek üzere Stalin’e teslim edilişlerinin sancılı öyküsü… Ne yazık ki tüm siyasal sorunlarda harcanan hep insan oluyor.

Serenad’ın başarısı, ABD’den gelen Alman asıllı Prof. Maxmilian Wagner (87) ile ona refakat eden İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler Görevlisi Maya Duran’ın (36) Şile’de terk edilmiş bir motelde, yatakta çırılçıplak, sarmaş dolaş bir durumda görülmelerine yol açan dram değil pek tabi ki… ‘Serenad’ın başarısı Türkiye’de geniş toplum tarafından Yahudiler hakkında pek bilinmeyen tarihi olayların Zülfü Livaneli tarafından iç içe ve son derece ustaca bir kurgu içerisinde aktarılmış olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bu yaz okuduğum ikinci kitap Cahit Ülkü’nün ‘Pargalı İbrahim Paşa’ adlı romanı. ‘Muhteşem Yüzyıl  dizisinden sonra galiba pek çoğumuzda olduğu gibi ‘Osmanlı Sarayı’ temel merak nesnesine dönüştü. Bende de resmi tarihin kalıpları dışında geçmişi irdeleme, farklı bakış açılarını öğrenme dürtüsü uyandı.    Muhteşem yüzyıl’ ile derin bir araştırmanın ürünü olan ‘Pargalı İbrahim Paşa’ kitabı arasındaki farklılıkları merak ediyor ve Pargalı’nın görkemli ama trajik yaşamının ayrıntılarına, acımasız iktidar oyunlarının iç yüzüne daha yakından eğilmek istiyorsanız bu belgesel romanı öneririm.

‘Son Hazaryalı’ adlı kitabında, Cahit Ülkü, Arthur Koestler’in Orta Avrupa Yahudilerinin ırk olarak, 8. yüzyılın ortalarına doğru Yahudilik dinine geçen Hazaryalılara dayandığı tezine yeni kanıtlar eklerken diğer yandan da,  Hürrem Sultan Hazaryalı bir Yahudi mi?” türünde ilginç tezler ortaya atmıştı.

Geçtiğimiz hafta yazar Ahmet Özgüneş tarafıma, ‘Sari ildiz’ (Sarı Yıldız) kitabını göndermek nezaketini gösterdi. Ayrıca, “Kitabımı size takdim ediyorum. İçinde Yahudilerle ilgili epey olay var. Belki Yahudi cemaatimizden ilgilenenler olur. Selam ve iyi dileklerimle” şeklinde bir notu ihtiva eden kısa bir yazı da iliştirdi.

Çerkez prensinden koparılıp saraya satılan Sarı Yıldız birden kendini haremin mahremi arasında bulur.  İçi gıcıklayan bir müzik eşliğinde Sultan Aziz’in yatağına gönderilir. Ancak Çerkez kızı o yatağa girmektense ölümü yeğlemektedir.

19. yüzyılın son çeyreği… Bir imparatorluk iç burkan çöküşünün tam ortasındadır. Moiz Kohen (Munis Tekinalp) gibi Yahudilerin de karıştığı bu politik gerilim ortamı yazar tarafından hoş görülü bir gözlemle aktarılır.

Galata Mevlihanesi’nin Şeyhi Feyzullah Efendi’nin, Sultan Aziz huzurunda dile getirdiği sözler bu görüş açısının açık bir ifadesidir: “Tevrat binlerce yılın getirdiği hikmetlerle dolu bir kitap ve hem Hıristiyanlığın, hem de Müslümanlığın temeli değil mi? O halde Yahudilere sevgi ve şükran duymalıyız.

Yazar kitabın her bölümünün başını Mevlana sözleri ile taçlandırır: “Aşk olursa bu fani beden yükselir göklere/ Dağ kalkar ayağa da sema eder/ Aşk Sina Dağına hayat verdi, Ey âşık/Sina sarhoş, Musa kendinden geçer.