Gençlerimiz büyürken…

<p> </p>

Köşe Yazısı
22 Haziran 2011 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU

 

Bir dolu gençle konuşuyorum, kimisi liseye, kimisi, üniversiteye, kimisi hayata hazırlanıyor. Herkeste inanılmaz bir heyecan, endişe var. Üniversite sınavlarının son aşaması yaklaşıyor. Birçok gencin aklında şu düşünceler var: “Ya sınavda başaramazsam, ya istediğim okula gidemezsem, ya istediğim branşı okuyamazsam. Okursam da acaba istediğim branş bana uygun mu?” Sınavlar geleceğe yönelik bir mihenk taşı olarak algılanıldığından, duygusal anlamda gençlerimiz oldukça zorlanıyor. Sınavlardan evvel herkes deli gibi çalışıyor, kimisi heyecandan, kimisi de korkudan konsantre olamıyor. Özellikle yurtiçinde sınavlara giren gençler istedikleri branşı değil, kazandıklarını  okumak zorundalar.

Üniversite çağlarında gençler sanki anne ve babalarını dinlemiyor gibi gözükse de yine de dinliyorlar. Yanlış karar vermekten öyle korkuyorlar ki! Aile çocuklarının gelecekleri için endişelenirken bunu çocuklarına da geçiriyor. Özellikle hayal ettikleri hayatı yaşamak için çoğu genç para kazanmayı ön planda tutuyor. Televizyonlar, dergiler, reklamlar hep o güzel hayatları satıyor. Bu güzel hayatı elde etmek için ise bazen gençler, tutkularının peşinden gitmek yerine, eğitimimi en kolay şekilde paraya çevirebilme ihtiyacı içinde.

Çalışan, ezberleyebilen ve IQ’su yüksek insanlar için bu gibi durumlar biraz daha kolay. Bir de ezberleyemeyen, sadece merak ve tutku olunca ilerleyenler var. İşte durum o zaman çok zorlaşıyor. Çocuk üniversiteye giriyor, ama sonra dersler gencin ilgisini çekmeyince veya genç zorlanınca, bir türlü kendini dersin başına oturtamıyor.

Bir de okul bittikten sonrası var, iş bulmak, istediği işi yapmak. İstediği işi yaparken bile gencin monoton bulduğu, geliştirmesi gereken alanlar var. Bu alanlarda gerçekten merakı yoksa çalışma hevesleri de düşüyor. Unutmayın zamanımızın çocukları, televizyon ve bilgisayar çocukları. Bir taraftan ders dinlerken bir taraftan mesaj yazıyorlar. Her şey onlar için çok yavaş. Onlar bilgisayar hızında uyarılmaya alışmışlar, monoton şeye hiç dayanamıyorlar. Bu gençler için istediklerine ulaşmak için sebat etmek daha zor.

Bir de ebeveynlere bakalım, onlar ne desin?  Bütün birikimlerini çocuklarına harcıyorlar. Çocukları iyi okusun ve geleceklerini kurtarsınlar diye ellerinden geleni yapıyorlar. Çocuğun ise hazır olmadan hayatla ilgili ne yapacağına karar vermesi gerekiyor. Böylece anne ve babalarına danışan gençler ailelerinin istediği yoldan ilerliyorlar. Gençler bir taraftan onları üzmek istemezlerken, öbür taraftan kendilerine yeterince güvenmedikleri için istediklerinin peşinden gitmek için sorumluluk almaktan çekiniyorlar. Ya yapamazlarsa? Ya dalıp giderlerse!... En iyisi büyüklerin dediklerini yapmak…

Sonra mezun oluyorlar, hayata atılıyorlar, ilk seneler bayağı sabrediyorlar, aradan 10- 15 sene geçiyor, bazen bu zaman zarfında hayatın sınavlarında geçiyorlar. Bir, iki finansal kriz yaşıyor, piyasalar kötüye gidebiliyor. İnsanlar artık nefes alamaz hale geliyorlar. Zaten başında istedikleri işi yapmamışlardı, öyle değil mi? Her şey gittikçe tahammül edilmez oluyor.

Bir de istediğinin peşinden gidene bakalım. Öncelikle bu kişiler ne istediğini bildikleri için çok şanslılar. Yapmak istediklerini becerileri de destekliyorsa, daha da kolay ve keyifli okuyorlar. Sonra da iş aramaya başlıyorlar. Sınıf birincisi ve ikincisi ise hayat daha kolay, çalışma alanları daha fazla. Diğerlerine ne oluyor, buldukları işle yetiniyorlar, taa ki istediklerini yapana kadar. Eğer tutkularının peşinden gitmişlerse sabredip, sebat etmesi uzun vadede gitmek istediği yere ulaşmasını kolaylaştırıyor.

Bazı insanlar gerçekten çok şanslı, yetenekli doğuyorlar ve o yetenek onları yönlendiriyor. Kimilerinin de yetenekleri keşfedilmeyi bekliyor. Acaba kişinin hangi yeteneklerinin peşinden gitmeli, acaba gelecekte neler olacak, herkes sadece bir mesleğe mi odaklanmalı yoksa yolda başka yönlerini de geliştirmeyi unutmamalı mı? Peki, hepsine nasıl yetişecek, iş, ev, aile, para kazanma, yeni şeyler öğrenmeye ne zaman vakit bulacak? Ya ekonomik şartlar, ya politika, bunlar bu insanların hayatlarını nasıl etkileyecek? Küçükken biz hep büyüyeceğiz, evleneceğiz, çocuklarımız olacak, çalışacağız, ve mutlu olacağız zannederdik... Ama meğer hiçbir şey bu kadar basit değilmiş, meğer devamlı bir şeyler değişirmiş, meğer insan devamlı sınavlar verirmiş, devamlı bir çaba sarf etmek zorundaymış, madem öyle keyif aldığı şeyle uğraşsın bari…

Gençler bu aralarda yorgun ve endişeli! Nasıl olmasınlar ki? İşleri zor. Ebeveyn olarak biz ne yapabiliriz? Onlara nasıl destek oluruz? Bence kendilerini keşfetmek için alan tanıyarak. Gerçekten bu gençlerin merakı ne? Tutkuları ne? Yetenekleri ne? Ne istiyorlar? Biz birçok şeyi onlardan evvel görebiliriz. Ancak onlara bunlarla ilgili baskı yapmak, işlerini sadece zorlaştırır. Herkes olduğu yerden başlamalı ve küçük adımlarla ilerlemeli. Bir de Jim Carrey’nin “Yes” filmindeki gibi. Sonunda uzun da sürse, insan bir şekilde gitmek istediği yere gidiyor. Yolları açık olsun…