Netanyahu’yu Amerikan Kongresi’nde yüzlerce Temsilci ayakta alkışlıyor, hem de Obama’ya dolaylı karşı çıktığı konuşmasında! Abbas ise, “bu bir savaş ilânıdır” diyor. Anladım, Ortadoğu’da barış, marış yok artık! O halde ben size San Francisco zulmünü anlatayım…
"George Washington veya Abraham Lincoln mezarlarından kalkıp Kongre’ye gelip konuşsalar, Netanyahu’ya gösterilen ilgi ve heyecanı bulacaklarını hiç sanmıyorum." Bunu söyleyen Filistin Yönetimi yöneticisi Tayyib Abdülrahim. Abbas’ın en yakın danışmanı. Bence haklı.
Bibi’nin geçtiğimiz Perşembe günü Amerikan Kongresi’nde müthiş İngilizcesi ve vücut diliyle yaptığı konuşma, neredeyse her 30 saniyede bir Kongre üyelerinin tamamı tarafından ayakta alkışlanarak kesiliyordu. Üstelik, Obama’nın 1967 sınırlarını ilk kez bir ABD Başkanı olarak telaffuz ettiği günlerde!
Açıkça söyleyeyim, ben çok şaşırdım. Bibi’nin icraatçı olmaktan çok müthiş bir hatip olduğunu bilmeme rağmen, Obama’ya rağmen, Obama’nın Kongre’sinde onu dolaylı yoldan eleştiren bir başka ülkenin başbakanı olmasına rağmen, adeta Obama’nın, seçimi kazanacak rakibi gibi alkışlanmasını hayretler içinde seyrettim.
Doğrudur, Obama İsraillilerin güvenlik endişesiyle duymak bile istemedikleri 1967 sınırlarını ilk söyleyen müttefikti ve Bibi, halkının çoğunun hislerine tercüman olarak bunu reddettiğini söylemek zorundaydı ama Kongre’nin ancak yüzde 5’i Yahudi kökenliyken bu müthiş olumlu tepki ne anlama geliyordu? Bunu İsrail lobilerinin gücü olarak göstermek hem yanlış hem de ABD-İsrail ilişkilerinin stratejik ve tarihi derinliğini anlamamak demektir.
Peki, iyi güzel de şimdi ne olacak?
Abbas’ın, Bibi’nin 450 Temsilci’nin ayakta alkışladığı konuşmasını ‘savaş ilanı’ olarak görmesi, Ortadoğu’daki karmaşıklığı, kaosu en iyi şekilde izah etmiyor mu?
Eylül’de Filistinliler, BM’de tek taraflı olarak devletlerini ilan etme yolunda harekete geçecek. ABD ise, “İsrail ile anlaşmadan kurmayın” diyor. Onlar, “kuracağız” diye ısrar ediyorlar!...
Ortadoğu’da barışın bir başka bahara kaldığını söylemekten bıktım. Artık şuna karar verdim: Ortadoğu’da barış, marış yok. Ya Tanrı’nın görünmez eli devreye girecek, ya da insanlar birbirlerini kandırmaya devam edecek, kan ve gözyaşı senfonisi eşliğinde…
***
Şu haber ajanslarını anlayana aşk olsun!
Sanki çok önemliymiş gibi, bu hafta, Sovyetler Birliği’nin kurucusu ve Bolşevik Devrimi lideri Vladimir Ilyiç Lenin’in Yahudi olduğunun ortaya çıkmasına haberlerinin en başına koydular. Lenin, kimilerine göre tarihin en büyük kahramanlarından biri, kimilerine göre ise şeytanın ta kendisiydi.
Peki, Lenin’in Yahudi olması neyi değiştirir? Olmaması neyi ifade eder? Antisemit solcular üzülecek, anadan doğma antisemit antikomünistler bayram mı yapacak şimdi?
Peki ya Yahudiler ne yapsın? Sevinsinler mi, üzülsünler mi?
Neden hala bu kadar, insanın dinsel aidiyetine takılıyoruz ki? Bu ‘yumuşak ırkçılığa’ dur demenin zamanı gelmedi mi?...
Yahudileri ilgilendiren diğer bir mesele de dünyanın en ilerici yöresi olan San Francisco’dan. Binlerce yıldır Yahudilerin Tanrı ile “sözleşmesini” simgeleyen ve neredeyse inançlı-inançsız tüm dünya Yahudileri tarafından uygulanan Brit-Mila’nın, yani erkek çocuklarının sünnetinin sağlık nedenleriyle bu kentte yasaklanması için referanduma gidilecek. Yasak çıkarsa 18 yaşından küçük erkek çocuklarını, kendi rızaları veya herhangi bir sağlık sorunu olmadan sünnet ettirenler bir yıla kadar hapis cezası alacak. Yani, Yahudilerin en büyük atası Avraam (Hz. İbrahim) Tanrı ile anlaşma yapacak ve bu anlaşma gereği erkek çocuklar doğumdan sonra 8. gün sünnet olacak ve bu, şimdi cezalandırılacak!
İnançlı bir Yahudi için nasıl bir işkencedir bu? Neden herkes kendi seçimini yapmaya bırakılmaz ki?
***
İsrail’in Ortadoğu’daki kaostaki konumunu, Lenin için yapılan anlamsız ayrımcılığı ve San Francisco’daki dindar Yahudilere yapılacak zulmü düşündüğünüzde yine ve yeniden, “Yahudi olmak zor zanaat yahu” diyorum.