50. yılında Eichmann davasının bilinmeyenleri

Tarihin en büyük katillerinden Adolf Eichmann’ın Kudüs’te görülen davasının 50. yıldönümünde ortaya çıkan kimi yeni bilgiler çok şaşırtıcı. 1962’de Eichmann yakalandığında Alman hükümeti ve Şansölye Konrad Adenauer neden paniklemişti? İsrail ile ne gibi gizli bir pazarlığa girmek istemişti? Ya, Eichmann, Hannah Arendt’in dediği gibi “sıradan bir kötü” müydü? Cevapların hepsi bu yazıda!...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
21 Nisan 2011 Perşembe

22 Mayıs 1962’de Buenos Aires’ten Tel Aviv’e giden uçakta kimi İsrailliler şampanya patlatırlar.

Zira 10 gün önce, 12 yıldır peşinde oldukları dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçlusunu yıllardır gizli isimle yaşadığı Buenos Aires’in Garibaldi Sokağı’nda kıskıvrak yakalamışlar ve Holokost tarihini insanlığın kafasına kazıyacak ünlü davanın gerçekleşmesini sağlamış olacaklardı. Ve en önemlisi, Mossad ajanları, Nazilerin 1942’de Wannsee Konferansı’nda karar verdikleri “nihai çözümün” en önde gelen beyni ve uygulayıcısı olan SS subayı Adolf Eichmann’ı 6 milyona vicdan borcu olarak yargılamak üzere Kudüs’e götürüyorlardı, Arjantin yetkililerini uyutarak!...

Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron’un Nazi hayranlığı ve ülkesinin ekonomi ve ordusunu Alman sistemine teslim etme dileği, tarihin en azılı katillerine 1950’den beri Arjantin’i güvenli bir sığınak haline getirmişti. Binlerce Nazi, Katolik Kilisesi’nin de yardımıyla İtalya üzerinden bu ülkeye sığınmış ve nedense ne Almanya’nın yeni kurucuları ne de ABD bu katillerin izlerini sürmek istemişti. Almanların derdi bambaşkaydı. Ülke yönetiminde hâlâ Nazi sempatizanları görev başındaydı ve kontrollü bir denge politikası ile geçmişe sünger çekmek istiyorlardı.

Eichmann Kudüs’te 11 Nisan 1961’de yargılanmaya başlar ve 15 Aralık’ta insanlığa ve Yahudiliğe karşı izlediği benzersiz suçlardan dolayı idama mahkûm olur. Eşi, affedilmesi için İsrail Devlet Başkanı’na başvurur ama reddedilir.

Dava süresinde, Berlin Duvarı inşa edilir. Batı ile Doğu arasındaki Soğuk Savaş özellikle Batı Almanya’yı ve başkanları Konrad Adenauer’ı çok endişelendirir. Eichmann davasının, kimi gizli ve üzeri örtülmüş bilgileri ortaya çıkarmasından çok korkar. Ülkesinin hâlâ Nazilere ev sahipliği yaptığının ortaya çıkmasının, Soğuk Savaş esnasında Batı dünyasının ona vereceği destekte sıkıntı yaratacağına inanır.

Hükümet ve Adenauer paniğe kapılırlar. Eichmann’ın Bonn hükümetinde halen görevde bulunan eski arkadaşlarını deşifre etmesinden çekinirler.

Eichmann ise, Hannah Arendt’in dava sonrasında ortaya attığı “sıradan kötülüğün” güvenli sularına dalar. “Ben hiç kimseyi öldürmedim. Sadece üstlerimin emirlerine uydum. Bir makinenin çarklarının sade bir dişlisiydim. Antisemit değilim, hatta Yahudi arkadaşlarım bile vardı. 1937’de Filistin’e gittiğimde Siyonizm projesine de hayran kalmıştım. Bana Siyonist bile diyebilirsiniz” der savunmasında.

Lakin bu yılın başında ortaya çıkan kimi gizli belgelerde Eichmann’ın Arjantin’de yaşarken bir gazetecinin, “En büyük pişmanlığın nedir?” sorusuna şu yanıtı verdiği ortaya çıkar: “En büyük pişmanlığım, Yahudilerin tümünü öldürememiş olmamdır”. Aralık 1944’te savaşın bitimine doğru patronu Himmler’in emrine rağmen toplu Yahudi cinayetlerini uygulamaya devam ettiği de çıkar son belgelerde!...

Arendt’in onun için söylediği, “O bir şeytan değil, sıradan bir ‘kötü’dür. Emirlere uymuştur, o kadar. Abartmayın meseleyi” şeklindeki yaklaşımı da bu yılın başında tarihin çöplüğüne gitmiş oluyordu böylelikle…

Eichmann dava boyunca suçsuzu oynar. Ve son söz olarak da, “Holokost’un Yahudilere karşı işlenmiş tarihin en büyük katliamı olduğunu kabul ediyorum” der…

Lakin bu süreç esnasında Almanya ile İsrail arasında ilginç görüşmelerin de olduğu ortaya çıkar son belgelerde.

1960-61 yılları, İsrail için zor seneler, ekonomik ve askeri yardıma ihtiyacı olduğu bir dönem olarak bilinir. Bonn hükümeti ise o yıllarda bu davadan en az zararla çıkmanın ve özellikle yönetiminde hâlâ eski Nazilerin olduğu gerçeğinin ortaya çıkmaması peşindedir. İsrail Başbakanı Ben Gurion’a gönderilen bakanlar aracılığı ile bu endişe açıkça iletilir.

Eichmann davası Almanların tercih ettiği şekliyle sona erdiğinde Adenauer rahatlar. Zira ne kendisi ne hükümeti ne de yeni Almanya hiçbir zarara uğramamıştır, İsrail hükümetinin de olasılıkla tercih ettiği üzere.

Adolf Eichmann 31 Mayıs 1962’de Ramla’da idam edilir. Son sözü, “Savaşın kurallarına ve bayrağıma sadık olmak zorundaydım. Aileme ve eşime sevgiler. Artık hazırım” olur. Ve 6 milyonun cellâdının ipi İsrailli cellatlar tarafından hırsla çekilir, Holokost’tan tam 20 yıl sonra…

Cesedi yakılır, külleri ise Akdeniz’in İsrail sınırları haricindeki sulara bırakılır…

Bir hafta sonra Adenauer, İsrail’in Savunma Bakan Yardımcısı Şimon Peres ile görüşür. Davanın yürütülüşü ve sonuca ulaştırılması bağlamında, hayranlığının Ben Gurion’a iletilmesini rica eder. “Olağanüstüydü, hiçbir zaman bunu unutmayacağım” der.

Ağustos 1962’de ise İsrail’e 240 milyon Marklık askeri yardımı onaylar…

İsrail de bu davayla hem Holokost’u kendi vatandaşları arasında tabu olmaktan çıkarır, hem de halkını büyük bir travmadan kurtararak milli duygularla birleştirmeyi başarmış olur…

Özcümle; tarihi, sadece tarih kitaplarından “okumamak” gerekiyor…

Twitter.com/ basyazar