Işığı Beklerken

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
30 Mart 2011 Çarşamba

Gazetemiz kapsamında olan Gözlem yıllardan beri kendi kitaplarını yayınlar. Bunun yanı sıra diğer yayınevlerinden kitap satın alarak geniş bir yelpazeyi satışa sunar. Yayınevleri hangi tür kitaplarla ilgilendiğimizi bildiklerinden her yeni çıkan kitabı, satış amaçlı değilse bile, tanıtım amaçlı olarak bize yollarlar. Bunun güzel bir ayrıcalık olduğunu belirtmem gerekir. Henüz raflara girmemiş bir kitabı okumak için sıraya girdiğimiz olur. Öte yandan yeni bir yayının Gözlem standında yer alması için son derece seçici davranılır. Yeni çıkan bir kitap önce kitap editörümüz, eğer kendisi yoğunsa, küçük bir komisyondan oluşan arkadaşlar tarafından okunur. Ondan sonra da tanıtımı yapılır ve satışa çıkarılır.

Her yıl bayramlarda Gözlem  bir kitap hediye listesi oluşturur. Bu kez de Pesah vesilesi için seçmeler yapma aşamasındayız. Kitap editörümüz elime bir kitap tutuşturunca, tabii ki ‘hayır’ diyemedim, ama ilkten başlığını çok beğenmedim. Cengiz Günkut tarafından yazılan kitabın adı: 1666 Işığı Beklerken. Kitabın arka yüzünde (…) bir Yahudi ailesinin Osmanlı topraklarında yaşadığı kurgusal olaylar. (…) İzmirli Sabetay Sevi’nin Mesihlik iddiası, tutuklanışı (…) ‘Dönme’ diye bilinen ‘Sabetayist’ bir topluluğun tarih sahnesinde yer alması gibi olaylar… şeklinde bir açıklama getirilmişti.

Her ne kadar tarih içerikli kitapları okumayı çok seviyorsam da, son zamanlarda daha çağdaş, daha güncel yayınları tercih ediyorum.21. yüzyıldayken 17. yüzyıla ait bir romanı okumaya o kadar da heveslenmedim. Ne kadar ön yargılı davranmışım. Kitabı elimden bırakamıyorum, bitirmeye birkaç sayfa kaldı. Son derece sürükleyici olmasının yanı sıra olağanüstü bir kurgusu var. Hangi devirde olursak olalım bazı değerlerin hiç değişmediği; aile bağlarının güçlü yapısı; Cuma akşamları herkesin bir araya gelerek Kiduş yapması; düğünler; gelenekler…

İlginizi cezp eder düşüncesiyle kitaptan küçük alıntılar yapmak istiyorum

“Sefarad  Yahudilerinden olan Haham David Zahavi 40 yaşındaydı.20 yıldır Ester Hanım’la evli olup üç erkek babasıydı. 17 yaşındaki Yizrah, 15 yaşındaki  Mordehay ve 2 yaşındaki Moşe. İspanya’dan 150 yıl önce İzmir’e göç eden büyük babası gibi Zahavi de din görevlisi olma geleneğini sürdürmüştü.”

Olayların akışı içinde Yizrah güzel Meri’ye aşık olur. Ancak Meri’nin babasının başka bir damat adayına verdiği söz yüzünden bu aşk hüsranla biter. Yizrah hayal kırıklığını unutmak için donanmaya yazılır. Ancak Müslüman olması gerekmektedir. Yizrah bu şartı kabul eder ve adını Bahri olarak değiştirirler. Bahri sonraları gemiyle uğradıkları Girne’de Aliki ile tanışır… Mordehay’a gelince Tire’de yaşayan kuzeni Yosef ile sıra dışı bir ilişkiye girerler. Aralarında evlenirler. Ancak çevre baskısı sonucu İzmir’i terk edip, Atina’dan iki saat uzakta olan İkaria’ya yerleşirler. Moşe çok sevdiği kuzini Alişa ile yuva kurar. Ve tabii bu arada Sabetay Sevi’nin sık sık yaptığı İzmir ziyaretleri…

“1666 Işığı Beklerken” gerçekten çok sürükleyici bir kitap. Tarihi bir süreç içinde günümüze de paralellik çizen bir yapıt. Keyifle okuyacağınızdan eminim.

***

Günlerden pazar. Bugün köşe yazısı okuyup keyfimi bozmayacağım diyorum. Gözüm Doğan Hızlan’atakılıyor. Uzun zamandır söylenti olarak duyduğum bir olayı Hızlan satırlarında teyit ediyor. Muammer Karaca tiyatrosu yıkılacakmış. Daha geçen hafta oradaydık. Tıklım tıklım dolu olan salonda Genco Erkal’ı izledik. Tiyatro ve Genco birbiriyle özdeştir adeta. Yıkılma gerekçesi Beyoğlu’nun bir turizm bölgesi haline dönüştürüleceğiymiş. Peki; tiyatronun bunda günahı ne?