İnsanımız genelde geçmişine çok da duyarlı olmayan bir karakter çizer. Ne üzerinde yaşadığı coğrafya ne de genetik kodları ile yakından ilgili olan tarihi ile iç içedir. Bu konuda okumaz, inceleme yapmaz, yaşananlardan ders almaz, geleceğe öngörmekte, onu şekillendirmekte paha biçilmez bu mirastan ders almaz.
Sosyal içerikli konular eğitim müfredatının “es geçilmeye en yakın aday” konumundaki dersleridir. Üniversite yıllarında kimya bölümünde dirsek çürütürken, bilim sevdalısı iki insanın tarih ile kimyayı nasıl evlendirdiklerine tanık olma fırsatını yakalamıştım. Bu ancak açık görüşlü, yaptığı işi seven, karşısındakine bir şeyler vermeyi bir yaşam şekli haline getirmiş, bundan heyecan duyan kişilerin yapabileceği bir şeydi. Kimya pozitif bir bilim olarak, tarihin talep ettiği detayları açığa kavuşturmak için seferber olmuştu. Oysa bugünlerde, tıpkı o günlerde olduğu gibi, zorunlu öğretim, normatif bilimleri masalsı bir yörüngeye indirir hiç hak etmediği şekilde. Dolayısı ile en dar ve en geniş anlamda toplumumuzun kendi geçmişine olan ilgisinin kıtlığı kimseyi şaşırtmamalıdır.
Bir zamandır, yalnız 20. yüzyıl tarihi içinde değil, tüm insanlık geçmişi içinde tekil olan Holokost ile ilgili bazı çalışmalar düzenlemeye çalışıyoruz. Hedefimiz salt Yahudi toplumu değil. Önümüzde konu hakkında hiç bilgisi ve ilgisi olmayan bir Türkiye var. İlgili olanlar kırıntı ebadındaki bilgileri ya kirliliğin ayyuka çıktığı internet sitelerinden alıyorlar, ya da Holokost reddini kendilerine rant kapısı yapmış akademisyenlerin sözde bilimsel kitaplarından…
Bu satırları bana yazdıran, Haaretz’de gördüğüm bir makale… “Yad Vashem’in yeni programı, Araplara Holokostu öğretmeyi amaçlıyor” diye yola çıkıyor. Oysa özellikle 1948 süreci içinde şu veya bu şekilde yerlerinden olmuş Filistinli Araplar için Holokost ile İsrail Devleti’nin kuruluşu arasında çok sıkı bir ilişki var. Makalenin ifade ettiği gibi, bir yerde, “Holokost, kendi sefaletlerinin hızlandırıcısı olmuştur…” Dolayısı ile savaş esnasında Avrupa Yahudiliğinin başına gelenleri öğrenmek, onlara sempati ile yaklaşmak bir yerde kendi var oluşları ile tezat teşkil edecek… Bati Şeria’da ve Gazze’de yaşayan Filistinli Araplar, zaten, Holokostu bir ‘mit’ olarak kabul eden siyasi bir söylemin takipçileridirler… Bunun, İsrail vatandaşı 1,2 milyon Arap için de geçerli olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Holokost’u anlamak, yüzyılı aşkın bir süredir Filistin toprakları için savaşan yığınlar için, İsrail’in varlığını tanımak ile eş değerdir… ( Haaretz – 13.12.2010 )
Unutulmamalıdır ki savaş esnasında, hatta öncesinde, 1933’te Nasyonal Sosyalist Partisi lideri Adolf Hitler’in Alman Şansölyesi ilan edilmesi ile başlayan ve Yahudi düşmanlığının en üst mertebesi olan Nihai Çözüm’e uzanan süreçte Araplar, Almanların yanında saf tutmuş, Filistin’in, kuzeyde Kafkaslar üzerinden, güneyde Afrika üzerinden gelen Alman orduları tarafından yutulması için ellerinden gelen her tür desteği vermişlerdir. Filistin’deki İngiliz manda idaresinin Arap toplumu lideri olarak tanıdığı Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyni’nin Berlin’de Hitler’le görüştüğü ve kendisinden Büyük Arap Devleti için destek istediği bilinmekte. Bunu yaparken El Hüseyni bir taşla iki kuş vurmanın keyfini yaşıyordu muhtemelen: Bir yanda siyaseten doğrudan karşısına aldığı, Almanya’nın Avrupa’daki en büyük düşmanı, İngiltere ile hesaplaşıyor, öte yanda, Yahudi düşmanlığını delilik sınırında yaşayan bir düşünceye, “kendi Yahudilerinden” kurtulmak adına, kapıyı ardına kadar açıyordu.
Şimdi Yad Vashem, işte bu geleneğin mirasçılarına Holokost’u anlatmak istiyor. Muhtemelen Yahudi tarihinin bir parçası olarak değil, bir insanlık trajedisi olarak… Arap eğitimciler ise, böylesi bir girişimin gerilimi arttıracağını söylüyorlar. Onlar, Nakba’yı kendi eğitim programlarına yeteri kadar almayan İsrail’in böylesi bir girişiminin adil olmayacağı görüşündeler.
İsrail’de durum ne olursa olsun, Türkiye’de bizler, tarihin bu karanlık dönemini bir film şeridi veya bir roman kıvamında değil, gerçeğin en çıplak yalınlığı ile paylaşmak zorundayız. Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2005’te aldığı karar uyarınca, Auschwitz’in Rus orduları tarafından kurtarıldığı 27 Ocak tarihini Holokost Kurbanlarını Anma Günü olarak kabul etmiş ülkelerden biri… Bu anlamda, konuyu gündelik siyasetin kirine bulaştırmadan irdelemek ve olabildiğince topluma mal etmek gerek… Zor, ama neden olmasın?