Çanakkale’de ‘Papu’nun evi...

Köşe Yazısı
20 Ekim 2010 Çarşamba

Vladi BENBANASTE


Bu hafta yazı sıram değil ama o kadar büyük bir sermaye ile geldim ki Çanakkale’den ayağımın tozu ile duygularım daha taze iken size bir – iki satırı hemen aktarmak istedim…

Şu anda; 17 Ekim Pazar gecesi saat 20.00 biricik karım, ben, editörüm sevgili Ester ve kocası olarak biraz önce Çanakkale’den döndük. Nasıl mı geçti? Tek kelime: süper.… Gitmeyenler, gelmeyenler kaçırıyor… Yaklaşık üç hafta önce Şalom’un olağan toplantısında “Gider miyiz? Gideriz! şeklinde hızlı bir karar aldık. Gün gelip çattığında Cuma günü öğlenden sonra  “ufak bir” iş kırmasını müteakiben Şabat öncesi gibi Çanakkale’deki otelimize vardık. Sona kalan dona kalır misali “kalan” odalarımıza yerleştik. İstanbul’da yağan şiddetli yağmurun aksine, tam bir bahar havası hakim. Arabalı vapurda dışarıda oturmanın keyfini bile yaptık. Lobide buluştuk, ver elini “kordon” öğlen yemeğinin üzerinden bir hayli geçmiş, acıktık mı? Hem de nasıl... O halde yiyelim mi? Eh! Fena olmaz hani… Daha önce tarafımdan denenmiş ve onaylanmış Yalova Balık Lokantası’nda yer ayırdık.

Baktık; lokanta henüz boş, şimdi yesek gecenin 9’unda işimiz bitecek kös kös otele gideceğiz … “Papularımızın yaşamış olduğu Yahudi mahallesini bir keşfe çıkalım” teklifim kabul gördü. Yürüyüş mesafesi…Yola koyulduk… 3 – 4 sene önce kendi olanaklarımla gelmiş ve buraları gezmiştim , ama nerededir, nasıl gidilir vs bir şey hatırlamıyorum…

Neyse, kaybolacak değiliz ya sora sora buluruz elbet. Şu sokaktı burasıydı derken, “ bal gibi de kaybolabileceğimizi” anlıyoruz. Ester Yannier’in ilk gördüğü adama “Amca buralarda bir havra varmış nerede o?” diye sorması ile, hedeften aslında pek de uzak olmadığımızı anlıyoruz. İstanbul’da birisine “ Havra nerede desem?” acaba ne cevap alırdım diye düşünürken sokakları bir bir geçmeye başlıyoruz. İşin içinden yine çıkamadık bu defa kapatmakta olan bir fırına bir de ben sorayım dedim. “İyi aksamlar abim, buralarda bir havra varmış, nerede olduğunu bilir misin? ” Evet, bilirmiş. “İki sokak ilerle, okulu gör, o sokağa sap az git orada…” Gerçekten de kısa bir süre sonra oraya vardık. Doğal olarak o saatte kapalıydı, şööyle bir etrafında dolandık, biraz gezindik, sonra başladık papuların evini aramaya. Kökenlerim Çanakkaleli değil, ancak eşimin anne tarafı , “eski” Çanakkaleli “Reyna” ve “Molinas” ailelerinden… Ester de evlenmeden önce bir “Reyna” idi. Anlayacağınız bir akrabalık söz konusu. Aranılan “papu” ortak papu… Hatıralarda hayal meyal birkaç bilgi var.. Ester diyor ki,

 “Evin yakınında bir fırın varmış”. Başlıyoruz fırını aramaya… Gelirken küçük meydanlık yerde bir fırın gördüydük ama o muydu acaba? Kayınvalidemden alınan bilgiye göre artık o ev yokmuş, yıkılmış yenisi yapılmış (ne yazık ki eski evler korunmuyor, yazık ki yıkılanların yerine en azından dış cephesi, görüntüsü aynı olarak yapılmıyor… Bizler için değil…Kültürel miras için… tarih olmadan korumakta fayda var kalanları, ancak bu sayede tarih yaşar- aktarılır…) Altında bazı dükkanlar yapılmış, bir de ipucu olarak “evlerinin yolunda da okul olduğu bilgisi var elimizde “bu bilgi kırıntıları ile fırını buluyoruz da fırının karşısında muhtemel “papu evi” olmaya, aday üç ev var.. Hangisi ola ki acaba ? ‘Papu’a Yeni Gine’yi bulmak daha kolay… Karnımız da acıktı.. Yarın Tant Berta ve Tant İsmet de gelecek, (bu ismin hikâyesini de anlatacağım) onlara sorarız Şabat çıkışı, bize gösterirler.

Dönüş yolunda en meşhurundan “peynir tatlısı” yapan bir dükkânın önünden geçerken, vitrine burnumuz dayamış bakarken bulduk kendimizi. Tezgâhtar, halimize acımış olacak, bir parça tatlı kesip derhal dışarıya getirip ikram etti. Kem, küm ne gerek vardı, filan falan demeye fırsat bulmadan kaşla göz arasında bir güzel hüplettik tatlıları… Cana yakın, hoşsohbet bir adamdı, birkaç sorudan sonra anladı ne için geldiğimizi, kim olduğumuzu… Çıktığımız sokağı göstererek, “sizinkilerin mahallesi burasıydı. Bak şu karşıda Yaşar Amcanın (Yaşar spor) dükkânı var. Nur içinde yatsın daha geçenlerde öldü. Bu sokağın içinde falancanın dükkânı, az ilerisinde Madam Ceni’nin evi, az ilerisinde Moiz amcaların dükkânı vardı” diye başladı anlatmaya, hepsini tanıyormuş, çocukluğu birlikte geçmiş, hep birlikte, hiç ayrılmadan… Şimdilerde kimsecikler kalmamış, herkes göçüp gitmiş, diye anlatırken sesindeki hüzün hissediliyordu. Derken esnaftan biri daha katıldı konuşmalara; her sene bu zamanlar gelirler eskiler, hasret gideririz eski dostlarla, komşularla” diyor. Sonra, soruyor bize “Nereye gidiyorsunuz? Buralar karışıktır sizi götüreyim gideceğiniz yere”. Beraberce yürümeye başlıyoruz, hatırladığı Yahudi dostlarını sayıyor yolda… Salamonlar, Moşonlar, Rebekalar, onun evi şuradaydı, bunun iş yeri buradaydı… Filancanın çocuğu ile arkadaştım… Sohbet tatlı yol sınırlı, varıyoruz lokantaya… Samimi bir şekilde vedalaşıyoruz… “görüşmek üzere” diyoruz birbirimize…

Lokantamızda lezzetli mezelerin ardından balıkların “şahı” lüferlerimizi yiyoruz… Hasret kalmışım güzel balığa… Büyük bir keyifle yiyoruz, hoş beş sohbet, bir iki kadeh derken… Oooo saat epey ilerlemiş. Sabah sinagoga gideceğiz. Yürüyüş mesafesindeki otelimize vardığımızda, dışarıda çayını, kahvesini içen tanıdık simalar ile karşılaşıyoruz… Ne de olsa eski Çanakkaleliler “evlerine “ geldiklerinden pek bir rahatlar, pek bir mutlular… Her zaman görmeye fırsat bulamadığım ama gönülden çok sevdiğim akrabaları ile karşılaşıyoruz eşimin… Hemen yanlarına oturuyoruz, bizler de hasret gideriyoruz onlarla… Ne güzel bir ortam! Havadaki samimiyeti, duygusallığı, mutluluğu hissedebiliyorsun…

Neler neler anlatıyorlar bizlere, kâh gülerek, kâh hüzünlenerek dinliyoruz gecenin geç saatlerine kadar. Tüm bu güzellikleri dilimin döndüğünce sizlere aktaracağım…  Bir tarihe şahitlik ediyoruz… Yok olmakta olan bir tarihe…Son temsilcileri ellerinden geldiği kadar yaşatmaya çalışıyorlar geçmişi… Bir şeyler daha yapılamaz ise yakında, çok yakında maalesef “Antakya “ benzeri buradaki mozaiğin taşları da eksilecek… Mozaik eksik taşları ile eskisi gibi güzel olacak mı? Onu da geleceğin tarihi yazacak…

Şimdilik sevgiyle kalın… Çanakkale macerası başlıyor…

Not: Geçen hafta başladığım ‘Samır skul İngliş edükeyşın’ önümüzdeki hafta devam edecek....