Samır skul İngliş edükeyşın-1*

Köşe Yazısı
13 Ekim 2010 Çarşamba

Vladi BENBANASTE


Yemeyip yedirdiğimiz, içmeyip içirdiğimiz çocuklarımız için her şey feda olsun. Yıllar önce kızımı yaz kampına göndermiştim İngilizce öğrenmeye. Kızımın İngilizcesinde pek bir gelişme olmadı ama oradakilerin Türkçe öğrendikleri kesin. Şimdilerde bir değişiklik oldu mu bilmem ama o zamanlar yaz kampına, lisan kursuna gitmeyenler, edükeyşın almamış sayılırdı. Biz ne yaptık? Geri kalabilir miyiz? Tabii ki hayır! Marmelat de mi kaza Kaliforniya’da englizcas öğrenmeye gönderdik.  Kurs süresi üç hafta. Dönüşte sular seller gibi bir İngilizce bekliyorum kendisinden, Ox-ford profesörleri yanında halt etmiş… Şeks-pir’in tüm eserleri yorumlanmış durumda olacağına şüphemiz yok! Ne demişler; bir lisan = bir insan

Biliyorsunuz bu kurslara yalnız gidilmez. Mutlaka yanınızda bir arkadaşınız, bir tanıdığınız olacak ki dersler bitince; Türkçe dışında bir lisan konuşmak zorunda kalmayasınız. Neme lazım pratik yapar bir – iki şey öğreniverirsiniz. Ders deyince öyle günde 8 saat filan anlaşılmasın sakın,  sabah 2 bilemedin 3 saat sonucunda sürekli aktivite, gezi, müzeler, eğlence ve gecelerin vazgeçilmezi partiler.  Çok yoruluyorlar çok… Ders ve aktivite programına bakınca içim acıyor, bu resmen insan haklarına aykırı bir davranış… Ama olsun her şey çocuklarımızın iyiliği için; görsün bakalım sıkıyı, zorluk çeksin biraz, hayat bu kadar kolay mı? Ne de olsa onları hayata hazırlamak bizim görevimiz ve biz bunu onların önündeki her türlü engeli yıkarak, çok iyi bir şekilde yerine getiriyoruz? Değil mi? … Efendim?  Sesiniz gelmiyor, yanlış mı yapıyoruz dediniz? Haydi, canım sen de, sanki her şeyi de bilir, sanki pedagog… Bizlerden iyi mi bilecek?

Geleneksel Mavi Yolculuğumuz’dayız, kızım g–41 klan üyelerinin birinin kızı ile birlikte gittiği lisan kursundan çok memnun. Biz Mavi Yolculuktan döneceğiz, onlar da İngliş samır skuldan.  Mavinin gelenekselleşmiş adetlerindendir, uyanık kaldığınız zamanlar, uyuduğunuz ve yemek yediğiniz zamanların toplamından az olmalıdır.  Yine böyle bir yemek sonrası şekerlemesinden telefonumun sesi ile uyanıyorum, yahu daha tazecik uyuya kalmışım, arayan kim? Bilinmeyen numara… Arkadaş madem numaranı bile bilmiyorsun beni niye arıyorsun?  “Alo” diye sinirli bir ses tonuyla açtığım telefonun obur ucundan özlediğim kızımın şipşirin sesini duyunca cevabım en yumuşak, en sevecen ses tonuna dönüşerek, “Alooooo, kızımcığım nasılsın” şekline dönüştü… “İyidir, sen nasılsın” filan falan diye konuşurken, anlıyorum… Bir şeyler olacak bu konuşmanın sonunda, bu arama öyle bir hatır sorma araması değil, başlarına bir şey mi geldi acaba? Paraları mı çaldırdılar, yoksa ‘Şeks-pir’in bir eserinde takıldıkları bir noktayı mı soracaklar’ diye düşünürken yeniden bir “Alo baba. Bak ne diyeceğim, biz düşündük ki …”  sedası geldi kızımdan, bu “alo”yu bilirim… Şimdi asıl konuya gireceğiz, hanı öncekiler asıl konuyu gizlenmiş eden “giriş taksimi”  idi… Bir taraftan da tahmin etmeye çalışıyorum “az sonra ne yumurtlayacak acaba?” diye. Birden kızını, kızımla aynı kampa gönderen diğer babanın da kızı ile konuştuğunu fark ediyorum… Haaaa anladım, arkadaşım ve ben organize bir komplo ile karşı karşıyayız…  “Evet, kızım” diyorum, ses tonumdaki şirinlik biraz eksilmiş bir tonlama ile… “Baba…”, “Evet, kızım” , “Baba; biz burada çok eğleniyoruz”, “Eeeee kızım?”,  “Arkadaşımla düşündük ki…” “Evet, kızım  (ay patlayacağım ne diyeceksen de) “ Kursu 1 hafta daha uzatabilir miyiz diyorduk babişkom? “

 (Şükür anladık olayın nereye varacağını)”.Bu arada arkadaşına da aynı haber gitmiş, kaş, göz el hareketleri ile ortak bir karara varmaya çalışıyoruz teknenin içinde bir ön tarafa, bir kıç (tekne terimidir yapabileceğim bir şey yok)  tarafa yürürken, arada sevgili eşlerimizden de göz kaş metodu ile onayı alıp, her zamanki gibi kararı otoriter bir şekilde “biz babalar” olarak veriyoruz;  “Peki kızım nasıl isterseniz.” Ne de olsa olayın ucunda Şeks-pir var… Bunlar telefonda ne demişlerdi? Çok eğleniyoruz mu? Yok canım bize öyle gelmiştir… Olsa olsa ‘çok iyi eğitiliyoruz’ filan demişlerdir… Değil mi? 

Bizler kendi kendimize gelin-güvey olduk, kabul ettik de; biz parayı üç haftalık yatırdık, hafta sonu süre bitiyor, okul ile irtibat kurmaz isek, çocuklarımızın bu şirinlikleri yurtdışındakilere sökmez, yaka paça dışarı atarlar bunları. Biz izin vermesine verdik de bakalım yer var mı?  Peşinden gelen kurs programı aynı mı, hayır sonra bizimkiler alimallah sıkılırlar filan… Her şeyi düşünmek gerek…

Sevgiyle kalın…

devam edecek...

 

Not:Bana kalırsa bu yazı burada kesilmez. Ama benim köşe yazıları sayfa yazısına dönüşmüş diye Genel Yayın Yönetmenimiz İvo’dan şikayet alıyorum. Naapıcaksın!!!

 * Yaz okulunda İngilizce eğitimi