Bir yarışma öyküsü

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
23 Şubat 2011 Çarşamba

Bu yıl Gila Kohen Öykü Yarışması’nın altıncısını gerçekleştiriyoruz. Yarışma sekreterimiz Eti Varon hayli yoğun. Son haftalarda ‘yağan öyküler’ hepimizi şaşırttı. 382 öykü geçti elimize. Geçmiş senelerin çok üstünde bir sayıydı bu. Beş kişiden oluşan çekirdek bir kadro, ön jüriyi oluşturduk. Ve bütün öyküleri okuduk. Amaç ilk elemeyi yapıp jüriye yardımcı olmaktı. Zira hiçbir jüri bu kadar sayıda öyküyü okumaz. O kadar nitelikli öyküler vardı ki, gurur duydum. Biz ön jüri olarak öyküleri okurken, kesinlikle etki altında kalmadık. Zira yazarların kimlikleri ile özgeçmişleri hakkında bilgimiz yoktu.

Her iki senede bir yapılan bu yarışma çoktan rüştünü ispat etti. Belli bir seviyenin üstündeki katılımcılar niteliği yukarılara taşıdılar. Öykü yarışması giderek adını taşıdığı Gila Kohen’in mükemmeliyetçi yapısıyla özdeşleşti.

Kimdir bu ‘biz’ler?

Biz, Şalom’un Kitap Editörlüğünü üstlenmiş olan Gila Kohen’in dostlarıyız. İyi günleri ve ardından gelen zor günleri paylaşmış arkadaşlarıyız. Kara mizah gibi, bir 19 Mayıs günü, henüz kırk bir yaşındayken aramızdan ayrılan Gila’yı hep anımsayacak olan takımız. Onun için de anısını yaşatacak en anlamlı etkinliğin bir öykü yarışması olduğuna inandık. Dolayısı ile her iki yılda bir yinelenen yarışmanın usulüne göre gerçekleşmesini görev edindik. Belki de buna  ‘gönül borcu’ demek daha doğru.

Ancak her şeye rağmen, yarışmanın geleceği açısından daha az duygusal davranmakta yarar var. Zamanla Şalom’un içinde  Gila  Kohen’i tanımayanlar çoğunlukta olacak. Adı bir simge olarak kalacak. Öte yandan öykü yarışmasını sahiplenecek yeni isimlerin geleceğinden hiç kuşkum yok. İyiyi daha yukarılara taşımayı kim istemez ki?

Daha nicelerine…

***

Geçtiğimiz pazar günü bir brit-mila için Neve Şalom’daydım. Vakitlice gidince oturacak güzel bir yer de bulunuyor. Sağla solla sohbet edip, tanıdıklarla selamlaştıktan sonra, tevaya odaklandım. Uzun zamandır tevayı bu kadar kalabalık görmemiştim. Dededen toruna, dayıdan yeğenlere varana kadar herkes minik Şmuel Luka Baler’in etrafını çevrelemişti. Öyle güzeldi ki.

Ayrıca uzun zamandır Hazan Araşi David Sivi’nin sesine hasret kalmıştım. Onu dinlemek de çok güzeldi. Tören bitip kahvaltıya indiğimizde, salonun düzenlenme şekline bayıldım. Bu arada ‘La Casa’nın yenilikleri gözümden kaçmadı.

Luka’ya sağlıklı uzun ömürler dilerken, böylesine neşeli bir sabah yaşamamıza vesile oldukları için Herman ve Baler ailelerine teşekkür ederim.