Akaaşlarlayım

Köşe Yazısı
27 Ocak 2011 Perşembe

Vladi BENBANASTE


Ben evcil bir adamım. Severim; ailem etrafımda olsun, sobada kestane pişirip tombala oynayalım. Bunun devri geçmiş ama yine de severim akşam yemeklerinde, TV karşısında, Pazar kahvaltılarında, seyahatlerde, tatillerde ve her daim her fırsatta bir arada olabilmeyi. İş yerim Tekirdağ’da, (Çerkezköy) heer  gün gider gelirim. Akşamları , (sabah bir dünya yol gitmiş, bütün gün işler ile uğraşmış, dere tepe düz gidip trafikte kafayı sıyırmamayı başararak) evime ‘hom svit hom’ hayali ile varıyorum. Bu aralar üniversite finalleri bitti evde çocukları bulmak zorlaştı…

 “Kızım nereye gidiyorsun?”. “Ortaköy’e baba”. “Kimlerle?”. “Arkadaşlarla baba” (Şükür; bari düşmanları ile düello yapmak için olmadığını biliyorum. Hiç olmazsa şimdi içim rahat.) “Nasıl gideceksin kızımcım?”. “Bi arkadaş gelip alacak baba”. (İçimden diyorum ki kim yahu bu arkadaş adı, sanı yok mu bunun?) “Seni evden alacak müttefik kuvvetler kim kızım?” diye soruyorum… “Mordehay baba…” diye cevaplıyor. “Şu Amerikalı olan mı?”( ha bire sürpriz partiler yapan). “Evet, baba”. ( bi kerpeten rica edeyim ağzından lafları çekicem de) “Başka kimler var kızım?”. “Adadan arkaaşlar babiş…”. “İsimleri yok mu bunların?”. “Var baba…” (bir sessizlik çünkü replik sırası onda: bekliyorsun ki isimleri sayacak… daha çoook beklersin..) “İyi kızım sevindim bir isimleri olduğuna, bir an için pamuk prenses ve 7 cüceler ile birlikte olduğunu zannetmiştim de ondan sordum…” Kendileri “Aman babaaa!!!”diye sitem ediyor. “Evet kızım???” diye anlamazlığa geliyorum, devam ediyor. “İşte; bildiğin kimseler, Hale, Jale ve yedi mahalle ile çıkacağım…” (sanırım kızım gizli bir görevde, hem de uluslararası gizli bir görev olsa gerek; söyleyemeyeceği bir ‘mişin imposibil’ var ortada görev arkadaşlarını sayamıyor). “Peki kızım kaçta döneceksin?...”. “Akaadaşlar dönünce baba…” .“Akaadaşlar kaçta döner sence kızım ?...”. “Bilmiyorum baba…”. “Peki, kaçtan sonra seni merak edeyim kızım?...”.  “Ben seni ararım baba…” (Şimdi önümde iki yol var, ya çapraz sorgulamaya devam, ya da iyi eğitimli, anlayışlı, modern evebeyin rolünü üstlenmek… “Peki kızım, iyi eğlenceler sana…”

 Her ne kadar beni arayacağını beyan ettiyse de, çok meşgul olacağından arayamayabilir ve de daha da önellisi aradığımı duymaz. Kızımın bir kulak doktoruna gitmesinde fayda var zira ne zaman ben onu arasam, uzuuuun uzuuuun çaldıktan sonra aradığınız kişiye ulaşılamamıştır mesajını alıyorum… Arkadaş bu bir patlıcan değil; işlevi var, buna kısaca telefon diyoruz ve genelde, haberleşme amaçlı kullanılıyor. Gençler arasında dedikodu, mesaj, Internet, oyun, hava atma aracı olarak bilinse de bu bir haberleşme aracı… Yani; ben seni arayacağım, ulaşacağım, konuşacağız ve o kadar… Şu üzerinden çıkan da patlıcanın sapı değil, ona da kısaca anten diyoruz, zaten titreşerek zil çalan patlıcan olmaz aradığımda açsana sunu!!! Nedendir bilinmez “ben” aradığımda genelde duyulamaz bu telefon…

Bunun birde oğlumcuğum sürümü var. Şöyle ki: “nereye oğlum?( Erkek çocuklarda cevaplar daha kısa, net ve anlaşılır oluyor. Onlarda lafı dolandırmaca çevirmece yok…)”. “ Dışarı!” (Nasıl cevap ama… Dediğim kadar varmış değil mi? Bu durumda doğal olarak sorular da sadeleşmek durumunda kalıyor) “Kimlerle? ”. “Arkadaşlarla…”. “Kaçta gelirsin?”. “Geç kalmam…” (Baktık ki cevap alamayacağız tuzak soru metodu devreye girer) “ Dünden daha mı geç?”. “ Ne bileyim baba…” ( Ses tonu öyle bir hal alıyor ki bir an için “ Acaba çok mu sordum !!” diye düşünüyorsun. Sonuçta oy kullanan, ehliyeti olan, nev-i şahsına münhasır bir zatı muhterem...)  İnsanın canını sıkıyorum seklinde düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz .(Adam gibi cevaplar alsam sorun yok ki,  keseceğim zaten sormayı). Şimdi eldeki verileri toparlayalım, bir durum değerlendirmesi yapalım: 1-dışarı çıkılıyor, 2- arkadaşlarla çıkılıyor ve 3- kaçta gelineceği bilinmiyor… Oooohhh rahatladım valla hiç olmazsa nerede olduğunu kimlerle olduğunu ve gecenin bir saatinde uyandığımda oğlum henüz gelmedi ise, huzur içinde yatağıma geri dönebileceğimi biliyorum değil mi …??? Bir baba daha ne ister… Teşekkürler oğlumcuğum… Gerekli tüm bilgiler için, bana ayırdığın zaman için, her şey için… Teşekkürler… Aradığımda telefonu açarsa gecenin ilerleyen saatlerinde bir kaç bilgi kırıntısı ile yetineceğiz kısmetse…

Adı üstünde bunların ‘delikanlı’ kanları deli olarak da okunduğunda, arife tarif gerekmez diyebiliriz… (Yazdıklarımı her ne kadar ailemi örnekleyerek anlatıyorsam da, bu kolayıma geldiği içindir… Yoksa benimkiler, ‘kö dyö mö gard…’ Asla böyle şeyler yapmazlar… Hani komşunun kızı, Margarit’in oğlu diyemeyeceğimden benim kızım benim oğlum gibi anlatıyorum…)

Hep mutlu olun , hep birlikte olalım…

Sevgiyle kalın.