Umudun tarihi yolculuğu

Batı dünyasında alarm zilleri çalıyor. Avrupalı’nın neredeyse dörtte üçü mutsuz ve geleceğinden endişeli. Umut ve mutluluk başka diyarlara gitmek için yola koyulmuş durumda. Tarih kitapları 2050’de Avrupa ve Batı uygarlığı için neler yazacak?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
12 Ocak 2011 Çarşamba

Artık Umut ve onun ürünü olan Mutluluk Batı coğrafyasında ayağa kalkarak seyahate çıkmaya hazırlanıyor. Hareket ettiler bile.

Onların terkettiği topraklarda Mutsuzluk, bayrağını dikiyor, intikam alırcasına yüzyıllardan…

Batı uygarlığı, kendi yarattığı mutluluk denizinin giderek küçülmekte olduğu gerçeğiyle karşılaşıyor iki binli yılların başında.

400 yıldan beri, Aydınlanma’nın ve onun tetiklediği Sanayii Devrimi’nin yarattığı müthiş ilerleme Batı toplumlarını orta çağ karanlığından, dinin ve Engizisyon’un despot ikliminden çıkardıktan sonra insanına iyimserlik, umut ve en nihayet zenginlik ve özgürlük aşılamıştı. Düşünürlere alabildiğine özgürlük, bireylere sonsuz yaşam alanı ve işadamlarına büyük fırsatlar yaratan bu coğrafyada artık alarm zilleri çalıyor.

Kendi halkı için sadece iyi, zengin bir hayat ve özgürlük değil, mutluluk vaadiyle de ABD’yi hayata geçiren liberal ve kapitalist kurucuların bugünleri de hayal edecek vizyonları var mıydı acaba?

Evet, umut ve mutluluk artık Batı toplumlarında dağın öte tarafına geçmiş ve başka sahiplere hizmet vermek için yola çıkmış durumda.

Yapılan son bir kamuoyu araştırması tarihi bir dönemecin ipuçlarını veriyor insanoğluna.

Çinlilerin yüzde 87’si, Brezilyalıların yüzde 55’i, Hintlilerin yüzde 45’i ülkelerinin doğru yönde ilerlediklerini düşünürken, asıl şaşırtıcı olan bu sayıların, İngiltere’de yüzde 31, ABD’de yüzde 30, Fransa’da ise yüzde 26 olması!

Şarabın, cinselliğin, güzel kadınların, sanayinin, paranın, zenginliğin, felsefenin, sinemanın, güzel yemeğin merkezinde olan Fransa’da nüfusun dörtte üçü mutsuz durumda bugün!

‘Mutlu’ ülkeler o halde neden buhar olmaya başladılar?

İki yıl önce ABD’yi Barack Obama’nın tekrar ayağa kaldıracağı sanılmıştı. Bugün gelinen nokta, önümüzdeki yıllarda Bush’un politikalarını bile arar hale getirecek iyice muhafazakârlaşmış Cumhuriyetçi siyaset beklentisi!

Avrupa ise daha kötü durumda. Atina’da, Dublin’de, Londra’da, Madrid’de, Paris’te, Roma’da gençler büyük bir öfkeyle korktukları gelecekleri için bağırıyorlar sokaklarda.

Almanlar ise Thilo Sarrazin gibi entellektüel ırkçıların peşinde paranoyalarını farklı bir boyutta yansıtıyorlar günlük yaşamlarında. Onlar da geleceklerinin başkaları tarafından kapılacağına inanıyorlar!

Bu umutsuzluğun en büyük nedeni ekonomik kriz tabii ki. Bugün, Çin ve Hindistan gibi ülkeler yüzde 10 büyürken, Avrupa ve ABD yüzde 2’lerde sürünüyorlar. Diğer bir deyişle gelişmiş ülkelerde pasta çok az artıyor. Artan kısmı da kapitalizmin ayrıcalıklı zümresi olan zenginlerin elinde kalıyor. Büyüme neredeyse olmadığı için devletlerin kasaları artık yaşamları iyice uzayan emeklilerin maaşlarını karşılamakta zorluk çekiyor. ABD’nin halkına verdiği en büyük söz olan, “yeni kuşak bir öncekinden daha varlıklı olacak” iddiası artık tarihe karışıyor. Zira yeni kuşak eski kuşak kadar kazanamama noktasına gelmiş durumda.

Yaşlı Batı medeniyeti kapitalizmin meyvalarını uzun süre yedikten sonra diğer kimi sosyal ve ekonomik faktörlerin olumsuz gelişmeleri yüzünden bugün artık herkesin rahatlıkla itiraf ettiği bir bunalıma girmiş durumda.

Kimi düşünürler bu durumu, kapitalizmin vahşi kuralları üzerinde duran Batı ekonomisinin kendini yenilemesi ve iyileştirmesi için bir fırsat olarak görmek istiyor.

Yaşlı ve çalışmaktan yorulmuş ve bıkmış toplumlarıyla yapısal reformlara girişmeleri çok zor.

Lâkin başka çareleri yok artık!

Gelişmekte olan ülkeler ise bugün emekli maaşlarından çok, yeni okulların, üniversitelerin açılmasını konuşuyorlar. Çin’de üniversiteli sayısı son 20 yılda 4’e katlanmış durumda. İnternetin sağladığı olanaklarla artık sadece Batı değil tüm dünya bilgiye anında kavuşuyor. Tıp ve Bilim’in gelişmesi artık her yerde. Çin’deki halk, geleceğinin bugünlerden daha iyi olacağına inanıyor Batı’daki insanın tam tersine…

Batı’nın bugün için tek garantisi, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin O’na bağlı olması, O’na ihtiyacı olması.

Bu ihtiyacın da sonuna gelineceği gün Batı bir mucize gerçekleştirmemişse, tarih kitapları, ‘Merhaba Hüzün’ başlıklı uzun bir bölüm koyacaklar, Avrupa tarihi için, 21. yüzyılın ortalarında.

Twitter.com/ basyazar