Meksika’dan renkler kuşattı Pera’yı

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
5 Ocak 2011 Çarşamba

Bu müthiş aşkın önce kitabını okuduk, sonra filmini izledik, şimdi de sergisini geziyoruz.

Konu: Frida Kahlo ve Diego Rivera. Meksika topraklarında yeşeren bir yaşam ve güneşin sıcaklığı ile tuvallere yansıyan parlak renkler, biraz da sürrealist temalar…

İlk gençliğinde çocuk felci geçiren Frida Kahlo, okul yıllarında da bir trafik kazasına uğrar. Yıllar boyu yaşamını etkileyecek olan bu kaza, uzun süre yatağa bağlı kalmasına neden olur. Ancak hayata olan bağlılığı resim çalışmalarını sürdürmesine engel olmaz. Tavana ayna yerleştirerek oto portrelerini yapmayı sürdürür.

***

Pazar günü Tepebaşı’na Pera Müzesi’ne gittik. Frida Kahlo ve Diego Rivera sergisi 23 Aralık’ta sanatseverlere kapısını açmıştı. İçeri girebilmek için caddede uzun bir kuyruk oluşmuştu.

 Kalabalığı görünce sevindim. Artık bizde de sanat eserlerini izlemek için ciddi bir talep var. Kapıdaki güvenlik görevlisinden, biletleri verene, hatta asansöre binmemize yardımcı olan görevliye kadar herkes güler yüzlüydü. Pera Müzesi’nde her şey mükemmel.

Sergi, yaşamlarının büyük bir bölümünü Meksika’da geçiren Jacques ve Natasha Gelman koleksiyonuna ait 40 eserden oluşuyor. Müzenin üçüncü katı 20. yüzyılın en çarpıcı ressamlarından olan Frida Kahlo ve Diego Rivera’ya ayrılmış. Yapıtların yanı sıra, DVD’den perdeye yansıyan öz yaşam öyküleri de gösterimde. O kadar güzel anlatılmış ki, bittiğinde yerimizden kalkmak istemedik. Gerçi ayakta duranlar, yerde bağdaş kuranlar oturanlardan fazlaydı; ama kimse şikayetçi değildi.

Kahlo ve Rivera eserlerinin yanı sıra çalkantılı özel yaşamlarıyla da yıllarca gündemde kaldılar.  Nitekim, Meksika doğumlu 22 yaşındaki Frida, yaptığı resimleri göstermek üzere ünlü ressam Diego’nun kapısını çalar. Diego Rivera o zaman 43 yaşındadır. Ve ilk bakışta aşk… Ardından gelen evlilik ve çapkın Diego’nun ihanetleri. Boşanırlar. Ancak bir yıl sonra dayanamayıp tekrar evlenirler. Tutku ikilinin hem sanatını, hem de siyasi görüşlerini sarmalar. Komünist Partisi’nin ateşli birer savunucusudurlar. Bu arada tartışmalar, hastalıklar eksik olmaz. Büyük aşk, Frida Kahlo’nun 47 yaşında ölümüyle son bulur. Ardında bir sürü yaşanmışlık ve bir dolu sanat eseri bırakarak…

Sergiden çıkarken bir kez daha Suna Kıraç’a ve Koç Ailesi’ne içimden teşekkür ettim. Keşke altyapıları olan başka aileler de sanata böylesi bir hizmet verseler.

***

Hazır Tepebaşı’na gelmişken çayımızı Pera Palas’ta içmek istedik. Restorasyon çalışmalarından sonra hiç gitmemiştim. Görkemli avizeleri, eşyaları ve ziyaretçileriyle insanın içini ısıtıyor. Ana salonda pastalarını tadılmayan, İstanbul’da yaşayan bir çok yabancının küçük çocuklarıyla koltuklarda oturduklarını fark ettim. Ne bir ağlama, ne bir sızlanma nidası vardı. “Neden sadece bizim çocuklarımız mızmızlanır” diye merak ederim. Sonuçta barı, çay salonları, ve piyanodan gelen tınılarıyla Pera Palas çok keyifli. Gittiğinizde tarihi asansöre göz atmayı unutmayın.

Not:Fulya Sanat Konser Salonu, Beşiktaş Belediyesi’nin sanata olan hizmetleri doğrultusunda etkinliklere başladı. Belçikalı piyanist Edna Stern,13 Ocak Perşembe 19:30’da İstanbul Resitalleri kapsamında bir dinleti sunacak. Kaçırmamanızı öneririm.