“Kendin için git”

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
30 Haziran 2010 Çarşamba

Böyle diyor Ertuğrul Özkök, son kitabı Tuhaf’ın dördüncü bölümünde.

Kitapları seviyorum, özellikle de başka kitaplara benzemeyen kitapları...

Ertuğrul Özkök’ü de seviyorum. Başkalarına benzemediği için belki de... Ya da Rumeli topraklarından göç etmiş, zamanında aynı zorlukları çekmiş ailelerin farklı zamanlarda büyümüş çocukları olduğumuz için... Onu ilk defa okula konuk konuşmacı olarak davet ettiğimde tanıma fırsatım olmuştu. Beyaz teni, güler yüzü, doğal tavrı ve samimi yaklaşımıyla yakın bir akrabayı hatırlatmıştı bana... Kitabımı yazmaya başlamıştım ve yazarlığın nasıl büyük bir zevk olduğunu ilk defa gerçek anlamda anlamaya başladığım zamanlardı. Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun anılarını derlemem bittiğinde Bensiyon Pinto bana: “Bunu önce Ertuğrul Özkök okumalı. Onun fikrine çok güvenirim.” dedi.

Bir sabah İstanbul’un deniz gören otellerinin birinde kahvaltıda buluştuğumuzda içimdeki heyecanı zor bastırıyordum. 369 sayfalık kitabımın bilgisayarda yazılmış metni, sarı bir zarfın içinde elimdeydi. Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeniydi o günlerde ve benim kitabımı ilk okuyacak kişiydi. Hoş bir sohbetin ardından, masanın üstünde duran zarfı aldı, gitti. Aradan bir ay geçti, bir gün telefonum çaldı. Ertuğrul Özkök’ten haber gelmişti. Kitabımız basılıyordu.

O günün üstünden tam iki yıl geçti. Bu ay da Ertuğrul Özkök’ün yeni bir kitabı yayımlandı: Tuhaf. Şalom için yazımı yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğumda Ertuğrul Özkök’ün Tuhaf ’ını yazacağımı biliyordum. Kitabı bir günde okudum. Su gibi aktı gitti satırlar gözlerimden ve zihnimden... Kitap, hakikaten tuhaftı. Kendi içime yaptığım bir yolculuktu. İnanmakta güçlük çektiğim hayat ayrıntılarının gerçek olabileceğini, benim gibi insanların her dönemde var olduğunu; masalların gerçek, gerçeklerin masal haline gelebildiğini, dinlerin insanları hangi dönemde olursa olsun hep aynı yöne yürüttüğünü bir kez daha anladım.

Kitabında; içinde kayıp bir samurayın dolaştığına inanan, Hallac-ı Mansur’un izinden yürüyen; bir yandan da hayattan zevk alan, her an şükreden, sahip olduklarının kıymetini bilen, hem yaşayan hem kendi içinde ermiş sıfatlarıyla çıkıyor karşımıza Ertuğrul Özkök.

Bir gün bir arkadaşı ona: “Son zamanlarda dinle ilgili çok yazı yazdın. Yaşın ilerledikçe dindarlaşıyor musun?” diye sorduğunda o, “Hayır dindarlaşmıyorum; ama inancım artıyor,” cevabını vermiş.

-Neye inancın artıyor?

-Yaradan’a...

Tora’ nın 12. Perek’ inin başlığından söz ediyor Özkök “Leh Leha”;

Yani :  “Kendin için git.”.

Her yazar, önce kendi için yazar.

Her yolculuk, insanın kendine yaptığı yolculuktur;  her gidiş, kendinedir.

Ertuğrul Özkök’ ü okuyun.

Kitapta uçan bir halıya binip Akbük’ten Şiraz’a, İzmir’den Kudüs’e, Göcek’ten Bağdat’a rengârenk bir yolculuk yapacak, insanın hangi devirde ve hangi toprakta yaşamış olursa olsun hep aynı insan olduğuna “tuhaf”  bir şekilde şaşacaksınız. Satırlarında tanıdık bir şeyler bulacaksınız. Farklı kültürlere, karmaşık düşlere; ama hep aynı gerçeğe dokunacaksınız:

Kendinize.