… güzeldir

Pazar günü adada doğal bir ortamda uyanmak ayrı bir keyif. Bu sene de geçmiştekiler gibi ön terasımı yavruları büyüyene kadar martılara kiraya verdim. Benim gibi onlar da ön terası seviyorlar…

Ester YANNİER Köşe Yazısı
30 Haziran 2010 Çarşamba

Geçenlerde hafta sonu çok sevdiğimiz adamızdaydık yeniden. Her yıl olduğu gibi bu kez de kış süresince sık görüşemediğimiz dostlarımızla yeniden birlikte olmanın keyfini yaşadık. Kaldığımız yerden devam ettik… Yine aynı ağacın altında orta yaş üstü hanım arkadaşlarımı da iyi gördüğüme sevindim… Daha önce de bahsetmiştim; onlarla Judeo Espanyol dilinde sohbetimiz ayrı bir zevk verir bana… Tenis kortunda güçlü- güçsüz aşina rakiplerle yeniden karşılaştık…  Tüm kavuşmalar güzeldir…

Pazar günü adada doğal bir ortamda uyanmak ayrı bir keyif. Bu sene de geçmiştekiler gibi ön terasımı yavruları büyüyene kadar martılara kiraya verdim. Benim gibi onlar da ön terası seviyorlar… Oysa az kullandığımız arka teras daha uygundu-nedense hiç anlaşamayız bu konuda-…  Alt katta kırlangıçlarım ve güvercinlerim var… Onlar da her sene gelirler… Araba gürültüsü yerine martı çığlığını, egzoz yerine ıhlamur kokusunu, gece gözüme yüksek binaların ışıkları yerine ayın ışığının girmesi tercih ederim…  Sabahın erken saatinde gözüme giren güneş ışığıyla bile olsa, adada güne uyanmak güzeldir…

Doğrusunu söylemek gerekirse uzun yıllar Marmara’da denize giremedim. Adadaşım Vladi Benbaneste’nin de yazılarında ti’ye aldığı gibi kısa aralıklara denize uzanan merdivenler arası gidip gelenler arasında kaldım uzun süre. “Buranın denizi iki metre uzaklıktaki merdiveninkinden daha temiz! Buradan girelim diye”… Peki, sizce Marmara’da hala denize girilir mi, hayat var mı? Pazar günü önce tekneye eşlik eden sonrada özel bir gösteri yapan yunus ailesini görünce buna kesin yanıtım “evet” oldu…  Ama haberlere bakılırsa Yeşilköy sahillerinde girme yasağı varmış. Neyse, bizler yasak denizin ortasına uzanana kadar adalarda denize girmeye devam edeceğiz herhalde… Ya da elimizden geldiğince Marmara’yı korumaya çalışacağız… Sıcakta denizde serinlemek güzeldir… -ayrıca denizi görüp de girememek acı verir-

O Pazar gününden bahsederken adalarda olanlar anımsayacaklardır. Hep birlikte öğleden sonra gri bulutların Yalova’dan yola çıkışlarını ve üzerimize gelişlerini izledik. Zaten havanın yer yer yağışlı olacağı duyurulmuştu. Tv, radyo, internet, mobil telefon (sms) mesajı… Bin yerden gelir hava durumunun ne olacağı… Genelde iyimserliğim devreye girer ve Burgazada için,  “burası yazlık yer burada yağmur yağmaz” der takılırım.  Bilenler bilir, yağmur öncesi rüzgârı gelir. Aynı gün,  rüzgâr günün boğucu sıcağını hafiflettiği için de memnuniyetle kabul ettik. Bulutlar yaklaştı yaklaştı ve sonunda olduğumuz yerde kalamayacağımız bir fırtınaya dönüştü bir anda… Hayatımda belki de ilk kez böylesi  şiddetli bir hava ile karşılaştım. Birçok insan gibi korkmadım ama panikledim… Rüzgâr o denli kuvvetlendi ki sonunda her şey uçuşmaya başladı, ağaçlar yerlere yattı, deniz köpürdü, dallar kırıldı, tekneler battı batacak hal aldı. Bir süre böyle devam etti… Sonra yağmur başladı, daha sonra da ortalık sakinledi… Hatta yeniden güneş bile açtı… Ama o arada 50’lilerinde bir hanım yaşamını kaybetti, yukarı yollara devrilen ağaçlar evlere uzanan yolları kapattı… Şehirde bu denli hissedilmemiş fırtına, ancak bizler denizin ortasında açık ve korumasız bir yerdeydik… Uyarılara kulak asmak güzeldir…

Olay bana hayatın gerçeğini anımsattı. Bazen yaşanacakları öngörürüz veya haberi gelir. Ama yine de harekete geçmeyiz her nedense, doğruları görmek yerine bizi etkilemeyeceği inancını taşımayı tercih ederiz.  Sonunda o, her ne ise gelir ortalığı darmadağın eder ve gider. Sonra sakinleşirse bile, hayatlar son bulmuş, ağaçlar devrilmiş, evin yolu kapanmıştır bir kere… Asla eskisi gibi olamaz her şey… Görmek istemek güzeldir…

Sevdiklere kavuşabilmek, güne farklı uyanabilmek, elindekinin değerini bilmek, farkında olmak güzeldir…