Sözcüklerin balıkçısı

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
5 Mayıs 2010 Çarşamba

Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı tanır mısınız bilmem; ama eminim Halikarnas Balıkçısını tanırsınız.

1890’da, Abdülhamit’in en gözde paşalarından biri olan Şakir Paşa’nın ve İsmet Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesinin aklında belki de onu yurt dışına gönderip Fransızca eğitim almasını sağlamak vardı. Mevcut şartların önüne geçmek mümkün olmayınca ilköğrenimini babasının görevli olduğu Büyükada’nın Mahalle Mektebi’nde, ortaöğrenimini ise Robert Koleji’nde yaptı. Ardından yüksek öğrenimi için Oxford Üniversitesi’ne giden Cevat Şakir, orada içinde bulunduğu devre inat, yakın çağlar tarihi okudu.

Yakın günlerde, ülke savaş halindeydi. Geri döndüğünde yurdun adı henüz konmamıştı bile.

İstanbul’a dönünce çeşitli dergilerde yazılar yazdı, o dergilere kapak resimleri ve süslemeler yaptı. Cumhuriyetin ilanından sonra bir yazısından dolayı suçlu bulunarak üç yıllığına kale sorumlusu olarak Bodrum’a sürüldü. Bodrum’da yalnızca bir buçuk yıl kalmasına rağmen ne İstanbul’un şaşaalı çocukluk anıları ne de Oxford’ un serin koridorlarıydı aklında kalan. Bir mavilik kalmıştı yüreğinde ve aklında. O mavilik için kelimeler tutuyordu zihnindeki denizden.

Cezasının son yarısını İstanbul’da geçirmesine rağmen içindekine yenik düşerek yeniden döndü Bodrum’a.1947’de de İzmir’e yerleşti.

Paşa oğlu Cevat Şakir, İstanbul’da fark etmişti aklını Bodrum’da bırakıp gittiğini, başkalarının aklının burada kalacağından da emindi üstelik.

Ömrünün yalnızca bir buçuk yılını Bodrum’da yaşamış; ama orada oltasını içindeki denizin derinliklerine atıp en güzel sözcükleri bularak, belki de bugüne kadar o topraklarda yazılmış en güzel eserleri yine orada kaleme alarak yaşamıştı Bodrum’da.

Edebiyatımızın belki de en güzel Eğe ve Akdeniz konulu öyküleri ve değerlendirmeleri onun kaleminden çıkmıştır.

Bodrum, onun için neyse onu okuyanlar için de o olmuştur; mavi bir su parçası olmasının ötesinde, mavi bir ışık, mavi bir orman, mavi bir düş... Bodrum, onun kaleminde maviyle beyazın oğlu olmuştur:

“Burası engin göklerin memleketidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin. Uzaklaştıkça, türkü gökte masmavi olur. Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz. Aydınlattığı maddeyi değiştirir ve bir şair rüyasına çevirir. Başka yerlerde ölüp nur içinde yatacağına, burada nur içinde yaşanır. Gün her tarafta mavi bir nurdur. Öyle mavi ki insan maviyi toplamak için avucunu göğe açacak ve elini yanaştırıp bakınca, avucunun mavileşmediğine şaşıracak.”

Onu; romanları, denemeleri, inceleme yazıları, mitolojik çalışmaları, öyküleri, anıları hatta çocuk kitaplarıyla bilmeyiz. Balıkçı diye biliriz. Hele çocuklar Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı hakikaten balıkçı zannederler.

Bir bakıma doğrudur bu. Doğru bir denizin kenarında, doğru sözcükleri avlayıp gönlümüzdeki açlığı doyuran bir balıkçıdır o, sözcüklerin balıkçısıdır.

Hafta sonu Bodrum’daydım.

Arabamla kasabanın girişine yaklaşırken gülen bir yüz ve şu satırlar takıldı gözüme mavi bir tabelanın üstünde, yüksek sesle okudum:

“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin.

Sanma ki sen, geldiğin gibi gideceksin.

Senden öncekiler de böyleydiler

Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler.”