Geçmişin güzel anılarında...

Ester YANNİER Köşe Yazısı
22 Eylül 2010 Çarşamba

İnsanoğlu oldum olası güzele odaklıdır her şeyin en güzelini ister. Yaşadığı kötülükleri değil de güzel anıları anımsar hep… -En azından ben öyleyim-. Şöyle bir düşündüğünüzde hafızanızda yer eden anıların, genelde gülümseyen bir yüzle anımsadıklarınız olduklarının ayırdına varacaksınız. Diğerlerini de anımsarız ancak onlara odaklı yaşamayı tercih etmeyiz…

Günümüz öğretileri “dün geçmişte kaldı, yarın belli değil, var olan bugündür”  der durur.  Bunu her ne kadar uygulamaya çalışsak da, geçmişi anmaktan bir türlü vazgeçemeyiz.

Son dönemlerde gazetemizde geçmişle ilgili birçok yazıya yer veriyoruz… İşin en güzel yanı, bu yazılara okurlardan gelen yanıtların da aynı lezzette olması. İnsan geçmişin güzelliklerini aramaktan vazgeçmiyor, geçemiyor…

İşte bir yazı daha… Hem de medeniyetler beşiği Antakya’dan Murat Dönmez’den….

***

Sayın Ester Yannier,

15 Eylül tarihli yazınızı okudum, okurken sizi yaşadım, ne güzel anlatmışsınız, hem kaleminize, hem yüreğinize, hem elinize sağlık.

Ben Antakya’da büyüdüm sizin anlattığınız kadar olmasa da ben de biraz bir şeyler yaşadım ve çok özlüyorum. Çok kültürlülük hatta en büyük zenginlik benim için bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Biz bilmezdik kim ne inançtandır diye. Bir akşam annem bizi giydirir, kiliseye götürürdü. Bir kaç gün sonra babam camiye götürürdü. Babam Uzunçarşı’da esnaftı. Komşuları Yahudi Şaul Amca, Eli Amca idi. Onları da bilmezdik, cumartesi dükkân kapalı olurdu bazen. Neden diye sorardık, anlatırlardı ama bir şey de anlamazdık.

Dedemin hem süt, hem kan kardeşi Ermeni İskender. Onu hep dişsiz ve ağzı ile ceviz kırarken hatırlarım. Çocuktum öldüğünde, dedemin annesi her ikisini de emzirmiş. Vakıflı köyünde otururdu, dedem onun için dünyada eşi olmayan usta marangoz derdi. 

Ortaokulda sıra arkadaşım Binhas’ın tamamen tesadüfî olarak Yahudi olduğunu öğrendim. O da din hocası yüzünden olmuştu. Din dersine girerdi Binhas.

Aile berberimiz Ermeni Nuri Abi, Alevi bir kızla evlendi diye epey olay olmuştu. “Neden?” dedik. Anlattılar ama yine bir şey anlamamıştım, sebebi inanç değil ha sakın yanlış anlamayın, kaçırmış kızı.

 Abimin yakın arkadaşı Yahudi Cem Abi bir kızla evlenmişti adı farklı ve yabancı diye Amerikalı bir kızla evlendi sanmıştık, meğer her şeyi ile Antakyalı imiş.

Anlayacağınız, kimsenin dinini bilmezdik çocukken. Arada bir camiye, kiliseye, sinagoga, yatırlara giderdik.  Hepsini aynı zannederdik, birinde secde edilir, birinde sallanılır, birinde Papazın ellerinde o ağır kokulu tütsüler dumanlar çıkarır nefes alamaz duruma gelirdik, hepsinin de bahçesinde top oynar kovulurduk, Rum arkadaşım Tony babasına bağırırdı “ben ne zaman sünnet olacağım” diye, meğer inançları gereği öyleymiş haberimiz yok. (Sonradan kendini sünnet ettirdi)

 Aslında halen haberimiz yok, çünkü hepimiz sadece insandık ve halen öyleyiz, çünkü biz gerçekten Müslüman’ı, Rum’u, Yahudi’si, Ermeni’si, Alevi’si, Sünni’si ve daha niceleri ile beraber medeniyetin beşiği Antakyalıyız.

Siz çok ama çok zenginsiniz, ama ben de size yakın bir zenginliğe sahibim, değil mi? Hatta memleket itibarı ile daha da zenginim.

 Bu vesile ile YOM KİPUR tüm insanlığın yaptıklarından pişmanlık duyup beyaz ışığa yürüdüğü günleri beraberinde getirir, hepimize kutlu olsun.