Kitapların ardından /Köşe Yazıları

<p class="MsoNormal"><span>Uzun yıllar gazetemizde köşe yazarlığı yapmış olan Yakup Almelek’nin yazılarından yaptığı derleme ile bir kez daha okuyucuların karşısına çıkıyor<?xml:namespace prefix =" o" ns =" "urn:schemas-microsoft-com:office:office"" /></font></span></p>

Ela CENUDİOĞLU Köşe Yazısı
1 Eylül 2010 Çarşamba

Önceleri sadece ismen bildiğim Yakup Almelek ile ‘Köşe Yazıları’ kitabı sayesinde tanışmış oldum ve tanıştığıma çok memnun oldum! Çok yönlü biri kendisi… Altı tiyatro oyunu ve bir öykü kitabı Türkçe ve İngilizce olarak yayınlandı. İş Adamı, 2009 Ekim ayında, New York’ta Richard Shepard Tiyatrosu’nda sahnelendi. Almelek, aynı zamanda Şalom’da uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı; ‘Köşe Yazıları’ da bu yazıların bazılarını toplayan bir eser…

Bu köşe yazılarında hepimizin farkında olup, belki de, kabullenmek istemediği tespitler var. Kimi aşka, kimi iş hayatına, kimi ise Türk toplumuna dair… Örneğin yurtdışındaki taksicilerle, menülerle ve kadın-erkek selamlaşmalarıyla İstanbul’dakileri karşılaştırıyor. Eminim onun yazdıklarını hepimiz daha önceden aklımızdan defalarca geçirmişizdir!

Birçok yazısı kafiyeli dörtlüklerle başlıyor ya da bitiyor... Bunların çoğunda bir espri havası hakim ve yazarın mizah anlayışını yansıtıyor. Benim favorim; “Kadınların plajında/Eşlerinin yanında/Erkekler benzer neye/süt dökmüş kedilere” dörtlüğü. Yazıların aralarına serpiştirilmiş karikatürler de en az bu dörtlükler kadar esprili ve takip etmesi keyifli.

Bu köşe yazılarındaki espri kokan yazıların yanında çok sevdiğim yazarlardan alıntılar veren yazılar da var.  ‘Hafıza ve Anılar’ yazısında Ahmet Altan’dan alıntı yapmış Sayın Almelek: “Hafızamızın bizden bağımsız bir hayat sürdürdüğünden şüpheleniyorum bazen; kaybolduğunu sandığımız nice anı, nice çehre, nice söz, cümle, yazı, kendi derinliğiyle bulanıklaşmış kanalların içinde varlıklarını sürdürerek yüzüp duruyor; sonra neredeyse ilk günkü kadar taze ve parlak olarak beliriveriyor; o zamana kadar niye saklanmışlardı ve o gün ortaya niye çıktılar, bunu hiç bilemiyoruz.” Hangimiz bir anda su yüzüne çıkan anılarımızın sırrını çözebildik ki?

İçinde kendimi bulduğum kitapları severim ben… Bu kitap da onlardan biri... ‘Çatlak Kova’ başlıklı köşe yazısında bir kovası sağlam, öteki çatlak olan bir sucunun öyküsü anlatılıyor. Çatlak kova su sızdırdığı için görevini yerine getiremediğini düşünüp üzülür ve çiftçiden özür diler. Çiftçi ise ona üzülmemesi gerektiğini, çatlak kovanın yolun kendi tarafında olan çiçekleri suladığını ve kendisinin bu çiçekleri satarak çocuklarının okul giderlerini sağladığını söyler. Çatlak kova düşünür: “…Tanrı hepimizi, canlı ya da cansız, yaratırken fazlalıklarla birlikte eksiklikleri de oluşturuyor. Eksiyi artıya çevirmek bize kalmış bir iş. Öyleyse kusurlarımızdan korkmamamız gerekir. Tam tersine sahip çıkmalıyız kusurlarımıza ki yararlanabilelim ondan.”

Keyifli ve kaliteli zaman geçirmek istiyorsanız, yazarı daha yakından tanımak ve onun anılarına ortak olmak isterseniz okumanızı tavsiye edeceğim bu kitabı. Kusurlarınızı kucaklayabildiğiniz bol kitaplı günler diliyorum size.