Bir romantik komedi...

Köşe Yazısı
10 Şubat 2010 Çarşamba

Bir hafta sonunu keyifli noktalamak ve sorumluluklarla dolu bir haftaya başlamanın en iyi yollarından biri erkekler için Pazar günleri yayınlanan futbol maçlarını ve ardından doksan dakikalık bir maçın altı saat yorumlarını izlemek, bayanlar için ise sinemada iç açıcı bir romantik komedi filmi seyretmektir genelde.  Bu haftanın romantik komedi filmi ise, daha yapım aşamasında “Sex and the City” taklidi olarak ardından söz ettiren, türünün adını filmin adı olarak kullanan “Romantik Komedi”.

* * *

Romantik Komedi filmi, sinema eleştirmenleri tarafından sabun köpüğü, gerçekçi değil, Sevgililer Günü haftası için yapıldığı çok belli gibi yorumlara maruz kalsa da, özellikle filmin ilk yarısında kadınlar ve erkeklerin düşünce tarzlarının gerçekten nasıl farklı olduğu ve  klişeleşmiş karakterlerin önceden kestirilebilir davranışlarının ne kadar yaygın olduğunu getiriyor ekrana.

Film, üç klişeleşmiş bayan tipi üzerine kurulmuş; Mantıklı kadın, şıpsevdi kadın ve çekingen, sessiz kadın.  Mantıklı kadın kurallara uygun oynayıp evleniyor, şıpsevdi kadın istediği erkeği elde etme üzerine kişisel gelişim kitapları okuyup stratejiler kuruyor, sessiz ve çekingen kadın ise strateji gütmeden aşkı bulmaya inanıyor ve kalbinin sesini dinliyor.

* * *

Filmi seyrettikten sonra akıllarda “ aşk, gerçekten bir güç savaşı mıdır?” sorusu oluşuyor.  Daha az seven kişinin dominant olduğu, başkasını kontrol edilebilmenin verdiği güvenin egoyu şişirdiği bir oyun mu olmalı aşk?  Okuduğum bir makalede Bob Carver adlı Amerikalı bir psikoterapist, ilişkilerdeki güç savaşından bahsederken, kendinden yaşça küçük kişilerle çıkan insanların aslında  bilinçaltında kontrolü elinde tutmak istediklerini ve daha güçlü olmak istediklerinden bahsetmişti. 

Aşk kurallara göre oynan bir güç savaşı mıdır?

Ya da aşk, strateji kurmaya gerek kalmadan, ilişkiyi bir güç savaşı haline getirmeden, birbirine gerçek yüzünü gösterebilme cesareti midir acaba?  Film, “light” görüntüsünün ardında, aslında bu sorulara yanıt arıyor.  Galiba filmde vermek istenilen derslerden biri, aşk oyununda daha çok seven kişinin aslında bir “kaybeden” değil, kazanan olduğu. Daha çok seven kişi üzülse de, o ilişkiden ders alıyor ve kişisel gelişimini bu tecrübeyle yoğuruyor. 

***

Katı sinema eleştirmenlerine katıldığım tek nokta ise, filmin tam bir  Hollywood sonu olması.  Stratejilerin de, saf sevginin de, kuralların da, kısacası aşk yolunda atılan her adımın pembe bir sonu olması gerçek hayatta gerçekleşebilecek bir son değil.  Neyse ki ben fazla gerçekçi bir son beklemem hiçbir romantik komediden.  Sevgililer günü için yapılmış eleştirilerine fazla kulak asmıyorum; genç ve yetenekli bir kadronun yer aldığı romantik komedi türünde bir film, neden Sevgililer günü haftasında yer almasın ki? 

Eğer bir filmde illa gerçekçilik arayanlardansanız, o zaman tavsiye edemem… ama o zaman da fazla bir film kalmaz görebileceğiniz.  Ne Avatar, ne Başka Dilde Aşk, ne…