Farklı duraklar

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Şubat 2010 Çarşamba

Sokaktaysam ve çok yorulmuşsam, ya da hava çok sıcak/ boğucuysa, ya da tam tersi çok üşümüşsem, genelde soluklandığım yer ayakkabı satan dükkânlardır. Gerçi ayakkabı vazgeçemediğim bir tutkudur ama böylesi durumlarda hedef alışveriş değildir. Herkesin bir kaçamağı vardır. Benim de kaçamak noktam ayakkabı dükkânlarıdır. Oturup sıradan birkaç ayakkabı denerim. Bu arada da dinlenirim; hava sıcaksa klimayla serinler, soğuksa da ısınırım. Sonra da yoluma devam ederim.

Beyoğlu, günün her saatinde giderek kalabalıklaşan bir semt. Doğrusu şöyle bir gezineyim dediğim bir yer değil. Ama işim düşerse de muhakkak Taksim’den Galatasaray’a veya Çiçek Pasajı’ndan Tünel’e kadar yürürüm. Beyoğlu’nu hep böyle ikiye bölerim. İlk yarıdaysam muhakkak Hacı Bekir’e, ikinci yarıdaysam Yapı Kredi’ye ve Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’ne uğrarım. Son yıllarda Beyoğlu’nun en büyük kazanımı köklü yayınevlerinin açtığı dükkânlar. Bunlara yakın zamanda Can Kitabevi de eklendi. Mimari dokusu, okuma alanları, üst katındaki keyifli oturma grupları ile kendinizi kaptıracağınız bir mekan. Burada da dinleniyorsunuz sonuçta; ama çok farklı bir şekilde. Sokağın gürültüsünden kopuk, sihirli bir dünyadasınız sanki. Zihinsel merakınız bitmek bilmiyor. Ve oralardan boş çıkmanın imkânı yok.

***

Senede iki, bazen üç kez gazeteyle birlikte yayınladığımız bir kitap ekimiz var. Ön hazırlıklarını yapmakta olduğumuz bu sayının ana teması ‘İstanbul 2010 Kültür Başkenti’. Hatırlayacağınız üzere bundan bir süre önce çizerimiz İzel Rozental’in kaleme aldığı “Moda Sevgilim” adlı kitaptan söz etmiştik. İkinci baskısı yapılması düşünülen yapıt Cumhuriyet Gazetesi’nden Behçet Çelik’in de sütunlarında yer almıştı. Rozental’in söz konusu kitabı yeni ekimize esin kaynağı oldu. Zira ‘Moda Sevgilim’, İstanbul’un kırk semtinin kırk farklı edebiyatçı-yazar tarafından kaleme alınan projenin bir parçası. Kitapların tümü aynı anda yayınlandı. Hedef hem bu semtleri bilirkişilerin kaleminden tanıtmak, hem de zamanlama açısından aynı tarihlere denk düşen İstanbul 2010 Avrupa Başkenti’ne bir hediye yapmaktı.

Bizler de ayın dosyası olarak Moda’nın yanı sıra Karaköy, Kuzguncuk, Şişli, Balat, ve Adalar’ı seçerek, yazarlarıyla söyleştik. Okuduğunuzda ilginç yorumlara tanık olacaksınız.

* * *

Bazı yüzler vardır, hiç eskimez. Her gördüğünüzde sıcak bir gülümseme, her karşılaştığınızda bir gönül alma. Güven duyarsınız o insanlara. Sohbetiniz içtendir. O insanların yüzü hiç eskimez; hiç yaşlanmayacaklarını düşünürsünüz. Ne var ki, zamanı gelince herkes bir ‘durak’ta iniyor. İşte o  çok sevdiğim insanlardan birini daha, Viktor Hayim Bahar, nam-ı diğer Nebabiş’i kısa süre önce yitirdik. Nebabiş, Sultanhamam’da Havuzlu Han’da bulunan firmalarının adıydı. Sanırım ‘Nesim- Bahar-iş’ in ilk hecelerinden oluşan bir sözcüktü. İşini bilen, sözünün eri, herkesçe sevilen bir tüccardı Nebabiş. Böyle anlatır eşim.

Viktor Bey’le ilk tanışmam Gözlem Sanat Galerisi’nde çalıştığım yıllara dayanır. Çok güzel tablolar yapardı. Onu evinde ziyaret etmiş, resimleri hakkında uzun uzun konuşmuştuk. Daha sonraları değişik ortamlarda biraraya geldik. Eşi Luiz Bahar ile birlikte hep sevecen bir ‘beyefendi’ yaşatacağım anılarımda. Mekânı cennet olsun.