Hani gökyüzünde uçan arabalar?..

Köşe Yazısı
30 Aralık 2009 Çarşamba

David Ojalvo


2000 yılının yaklaşmakta olduğu günlerde, bir dergide okuduğum makaleyi hatırlıyorum. Yazıya göre, 2010’da, gökyüzü semalarında ilk uçan arabalar görünecekti... Tıpkı bilimkurgu filmlerindeki gibi... Gökyüzünde uçan arabaların hayalini kurup, heyecanlanmıştım da o günlerde. Şimdi ise gülümsüyorum sadece... 2000’den 2010’a yıllar su gibi akıp geçti ve gökyüzünde ne uçan arabalar var, ne de daha mavi, güzel bir dünyanın izleri...

2000’li yıllarda yaşamak bir yanıyla beni hâlâ heyecanlandırıyor yine de. Bir gün torunlarımızın torunları geçmişe dönüp baktığında, onlar için bizler, sadece yüzyılın değil, bin yılın başında yaşamış insanlar olacağız... Bazen 1900’lülerin başındaki yaşamı merak ediyorum. Dünya tarihinde müthiş bir sıçramanın yaşanacağı yüzyıla girmek nasıl bir duyguydu acaba? İki dünya savaşının olacağını tahmin ediyor muydu toplumlar? Bizler, yirmi birinci yüzyılın ne kadarını sezebiliyoruz? Neler değişiyor, neler değişmiyor? Neresinde duruyoruz yaşamın?

31 Aralıklar, 1 Ocaklara bağlandıkça, yaş hanesindeki sayı da artıyor. Zaman, bir daha geri dönmemek üzere geçip gidiyor... Bu, bir yanıyla üzüntü veriyor, bir yanıyla huzur belki de. Belli bir yaşta, yılda takılıp kalamıyor insan... Tüm çaba, özünde geçip giden zamanla barışık kalabilmek adeta... Ailenizin, toplumun beklentilerini karşılayabilmek, kişisel hedefleri gerçekleştirebilmek, daha iyi bir hayat standardı için mücadele etmek... Böylelikle mutlu olmak, yıl dönümlerini doğallıkla geçmek... İyi sene dileklerinden anladığım bu...

Yılın son günü de ilk günü de, özünde birbirinden farklı değiller. İkisinde de, gün doğup batıyor, ikisi de 24 saat. Bu tarih değişimleri, verdikleri hisler itibariyle değerli. Hayatın bir diliminin daha sonlanıp, başlandığını göstermesi açısından değerli. Sizi düşüncelere yönlendiriyorsa, “Ne yaptım? Ne yapacağım” diye sordurtuyorsa değerli. 31 Aralık akşamı bir kutlama yapılıyorsa, mesele ‘yeni’ yılı karşılamaktan daha çok, ‘eski’sini iyi anacak bir biçimde yolcu edebilmek olmalı. Elbette, bembeyaz olmasa da, yeni bir sayfanın açıldığını görmek mutluluk verici. O yeni sayfa ister istemez geçmişin desenlerini, karalamalarını taşıyor ve eldeki kalem ve silgiyle şekillenecek yeni seneler...

2010 nasıl geçecek, nasıl olacak? 2009, 2008, 2007 nasıldıysa, bir açıdan benzer geçecek... Yeni yıl derken ne dünya tarihi ekseninden ayrılıyor, ne de toplumların ve dünya düzeninin örülmüş sağlam ağları birdenbire değişiyor... Yine de bir yılın değerini asla küçümsemiyorum ve mucizelere inancım baki... İyimserliği korumak gerek; ama gerçekler, kurulan hayalleri sarsabilir... Sarstığının örnekleri tarihte, hayat öykülerinde çokça mevcut... 

2008’e ve 2009’a girerken yazmış olduğum köşe yazılarıma dönüp bakıyorum. 2009 için kaleme aldığım yazımda, bir yaşama kültürünü inşa edebilmekten söz etmişim. Sonlanmakta olan bu yıl, bana daha çok ‘zamanın değerini’ düşündürüyor.

2010’a gidiyoruz ve gökyüzünde uçan arabalar olacak mı, bilmiyorum... Oysa uçan kuşlar, gezen bulutlar hep oradalar. 1 Ocak günü gökyüzündeki bulutları izleyebilirim. Acaba o gün şekillerine baktığımda, neleri çağrıştıracaklar bana?... Enerji veren, yaşam sevincini arttıran, güzel çağrışımlarla başlamak üzere...