Herkese kısmet olsun

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
1 Ekim 2009 Perşembe

Bu yıl göçmen kuşlar erken gitti. Ağustos’un 15’i gibiydi. Gökyüzünü kaplarcasına döne döne kümeler halinde toplandılar. Doğanın inanılmaz bir mucizesi daha... Sahilde leyleklerin gidişine tanık olanlar ayağa kalktılar. Bir inanışa göre, leylekleri havada görenler yıl boyunca çok seyahat edermiş. Halk ağzında dolaşan bu söylence, pek inanmasanız da iyi bir temenni sayılır.

Ağustos’un 15’i de olsa, kuşların göçü sonbaharın, sessiz bir hüznün başlangıcıdır. Nitekim eylülün ilk haftası ana okulların ve kimi ilköğretim kurumlarının açılması ile çocuklu aileler şehre doğru yol almaya başladılar. Ada birden sakinleşti. Eylül, adanın en güzel zamanı. Hafta arası, iskele çıkışındaki Bahar, Dolçe, Güven gibi cafelerle, Belediye kahvelerinde oturmak için yer seçerken, hafta sonunda adaya geri dönenler sayesinde tekrar bir canlılık yaşanıyor. Sanki adayı alıştıra alıştıra terkediyoruz.

* * *

Adalı Gazeteciler Yemeği, bu yaz da Oral Çalışlar’ın ev sahipliğinde gerçekleşti. Temmuz ayında gerçekleşen toplantının  kimi ayrıntılarını bu köşede yazmıştım. Büyükada Lido Restoran’daki yemekte katılım oranı o kadar yüksek ve sohbet o denli sıcaktı ki, gece bitiminde, eylül sonunda bir kez daha toplanmaya karar verildi.

Ve yine Çalışlar’ın yaptığı telefon zinciriyle bir araya geldik. Bu kez gazetecilerden ziyade akademisyenler vardı. Tesadüf eseri bir çoğu Marmara Üniversitesi’ndendi. Sohbet esnasında kimi bir an evvel şehre dönmekten bahsederken, kimi ise bir müddet daha kalıp sonbaharın keyfini yaşamayı düşünüyordu.Halide Edip’in özyaşam öyküsünü yazmakta olan İpek Çalışlar, ‘benim gitmem kasımı bulur, araştırma için yirmi bavul kitapla geldim. Kitap bitmeden bir yere kımıldayamam’ dedi. Ancak daha önceki toplantılardan da farkına vardığım üzere, dört mevsim adada yaşamaya başlayan ve sayıları giderek artan bir entelektüel kesim var. Tabii, hepsini tanımaya veya görmeye olanak yok. Yine de kışın böyle bir topluluğun var olduğunu bilmek güzel.

* * *

Çok uzun zamandan beri ilk kez Kipur’u adada yaptık. Her sene, Kipur’u da yapalım öyle dönelim diyen eşime hep türlü bahaneler ileri sürdüm. Ya annem şehirdeydi, ya çocuklar ertesi gün bir yere yetişeceklerdi. Dolayısıyla aile bir arada olamayacaktı vs. Bu sene tesadüf eseri, aile bireylerinin her biri şehir dışındaydı. Hava da çok güzeldi ve biz  sonuçta Kipur’u adada geçirebildik. Öğle saatinde sinagogdan eve dönen eşim, ‘Kipur’un burada bu kadar güzel yaşandığını bilseydim, geçmiş senelerde daha ısrarcı olurdum’ dedi. Akşam üstü ben de sinagoga gittim. Kadınlar neredeyse erkeklerden daha kalabalıktı diyebilirim. Bir ara bahçeye çıktım. İki çocuklu bir çok genç çift vardı. Anne pusetteki ile ilgilenirken, baba içerde küçük oğluyla meşgul oluyordu. Elbette zaman içinde çocuklar sıkıldılar. Ama bahçedeki herkes onları bir şekilde oyaladı. Alışkanlıklar küçükken başlar. O gün beni en çok etkileyenlerden biri bu görüntüydü. Ve tabii ki, Rav Benveniste’nin Judeo-Espanyol dilinde okuduğu son bölüm ile şofar sesleri.

Büyükada Sinagogu Yönetim Kurulu, Kipur bitimi için yahidlere güzel bir jest yaptı. İhtiyarlara Yardım Derneği’nden gelen kahvaltı paketi özenle hazırlandığı oranda lezzetliydi de.

Seneye herkese kısmet olması dileğiyle...