Mesele büyük! Çözmek için mangal gibi yürek ister

Dr. Cüneyt ÜLSEVER Köşe Yazısı
26 Ağustos 2009 Çarşamba

“Kürt meselesi” Türkiye’nin çözemediği temel meselelerinin başında gelir. Ancak, tıpkı Alevi, tıpkı dini azınlıklar, tıpkı değişik mezhepler, tıpkı Çingeneler, tıpkı marjinallerin v.b. sorunları karşısında yaptığı gibi Türkiye bu meselesini de uzun yıllar görmezden gelmiştir.

Ayrıca Türkiye, kendi iç dinamiklerinden hayatiyet bulsa da, kendi meselelerini çözmek için çoğu kez dış dinamiklerini harekete geçmesini, hatta bazen de dayatmasını beklemiştir.   Sened-i İttifak, Tanzimat, I. ve II. Meşrutiyet, v.b. gibi ülkemize artılar kazandıran örnekler dış dinamiklerin dayatması ile iç dinamiklere ince ayar yapılması esasına dayanır.

Şimdi de ABD’nin Obama dönemi sonrası Irak’da geliştirmeye çalıştığı “yeni politika” Türkiye’yi bir temel meselesini çözmenin aralığına sürüklemektedir.

* * *

Nedir Obama’nın yeni politikası ve bu politikanın Türkiye’ye izdüşümü?

1) Kim ne derse desin, ABD Irak’daki savaşı kazanmıştır. Dünyada bilinen petrol stoklarının %10’unu elinde tutan Irak’da petrolün denetimini ele geçirmiştir.

2) Unutulmasın, Irak’daki enerji stokunun (petrol+doğal gaz) %20’si Kuzey Irak’tadır. Diğer bir deyişle dünyadaki enerji stoğunun %2’si ufacık Kuzey Irak’tadır.

3) Başkan Obama’nın “yeni politikası” ABD askerlerini yavaş yavaş Irak’tan çekmektir ama Irak’ta enerjinin üretim ve dağıtımının denetimini elden çıkarmak aklının köşesinden geçmemektedir.

4) Bu amaçla ABD, Irak’ın Merkezi yönetimini de, Kuzey Irak yönetimini de güvenilir ellere bırakmak arzusundadır.

5) Ayrıca, “çekilme sonrası” Kuzey Irak’ın bir Sunni-Şii saldırısına uğraması ihtimaline karşı Kuzey Irak’a bir hami gerekmektedir.

* * *

6) Enerji hatlarının dünya piyasalarına arz edilebilmesi için Kuzey Irak açısından Suriye veya güneydeki Şii-Sunni unsurlardan ziyade Türkiye hem daha güvenilir, hem ekonomik fizibilitesi daha yüksek bir kapıdır.

7) ABD, tartışılan önerilerden birisi olarak, Irak’dan asker çekerken Kuzey Irak’da belirgin sayıda asker bıraksa bile, bu askerin lojistik tedarikleri en kolay Türkiye’den yapılabilir.

8) Irak’dan çekilen ABD askerlerinin bir kısmının Türkiye üzerinden ABD’ye nakil edilmesi, bir anlamda 1 Mart’ın ters işletilmesi ABD’ye büyük avantajlar sağlayacaktır.

9) ABD’nin “yeni politikası” çerçevesinde PKK’nın silah bırakması ve böylece hem Kuzey Irak, hem Güneydoğu Anadolu’nun  “istikrar”a kavuşması enerji hatlarının güvenlik içinde çalışması için çok önemlidir.

10) Yukarıda saydığım dokuz unsur Cumhurbaşkanı’nın “tarihi fırsat” diye işaret ettiği ama rahatça açıklayamadığı gelişmeyi 2009 yılında Mayıs itibari ile Türkiye’nin önüne koymuştur.  

* * *

Türkiye PKK’nın silah bırakmaya zorlanması için çok avantajlı uluslararası konjöktürlerden birisini yakalamıştır.

Ancak...

PKK köşeye sıkışmıştır ama Apo’nun ifadelerinde de yer aldığı gibi bilmektedir ki:

ABD, PKK’yı Kuzey Irak’tan silah (zor) kullanarak çıkarmak niyetinde asla değildir.

Obama, ABD halkına Irak’dan asker çıkarmak, daha az ABD gencinin ölmesini sağlamak vaadinde bulunmuştur. ABD kendisine yeni bir savaş cephesi açmayacaktır.

Bu durumda Türkiye’nin PKK’yı silah bırakmaya “ikna etmesi” gerekmektedir.

Lütfen, kimse kendisini kandırmasın: En insani duruşla “Kürt Açılımı” “her iki tarafta da daha fazla çocuğumuzun ölmesi”ne engel olmayı hedefliyorsa, temel amaç “savaşa son vermek” ise; ikna edilmesi gereken unsur elinde silah tutandır.

Bu unsur da PKK’dır, onun üzerinde en fazla etkiye sahip kişi olarak da Apo’dur.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti doğrudan bu unsurlarla pazarlık edemez, ama PKK’nın TBMM’deki seçilmiş siyasi kanadı üzerinden görüşmesi bir mecburiyettir.

* * *

Ağzımızda laf gevelemeyelim:

1) Geniş kapsamlı af,

2) Yerel yönetimlere özerklik,

3) Kürt kimliğinin şu veya bu sözlerle Anayasal güvenceye alınması,

4) Kürtçenin bir şekilde MEB programlarına alınması konularında Hükümet ile hem Türk muhalefet, hem Kürt muhalefet ortak bir noktaya gelemez ise:

i) hem Türkiye ikna olmaz,

ii) hem de PKK silah bırakmaz.

Demiyorum ki, DTP üzerinden nakil edilen taleplerin aynen kabul edilmesi şarttır, ama yukarıdaki takdim ettiğim dört başlıkta üçlü uzlaşma, isimlendirerek: 1) Hükümet 2) CHP+MHP 3) DTP arasında orta yolda bir anlaşma sağlanmaz ise: ne ortak vicdanlar tatmin olur, ne terör biter, ne çocuklarımızın akan kanı durur, ne de uzun vadeli gerçek barış sağlanır.

* * *

Evet, tarihi fırsat önümüzdedir.

Evet, uluslararası konjöktür lehimizedir.

Ancak, yürütme erki bir an evvel siyasi riski yüklenip, tarafları ortak bir paydada uzlaştırmak amacıyla elinde somut öneriler paketi ile harekete geçmek zorundadır.

Hamasi nutuklar, ağlatan söylevler, sanatçı duyarlılığı, baskı unsurlarının ve gazetecilerin, ayrıca STÖ’lerin görüşlerinin alınması meseleyi bir süre ayakta tutar ama esas yüzleşmemimz gereken gerçek PKK’nın silahı bırakmaya razı olmasıdır.

Tarihi fırsat ne kadar aleyhine dönmüş olursa olsun, kendince anlamlı uzlaşma noktaları yakalayamayacak PKK silah bırakırsa tümden biter.

Kendi tabanına artık söz geçiremez.

Hem Türk, hem Kürt muhalefetini aynı anda ikna etmek için öneriler paketi hazırlamak ve bu taslağı savunmak Hükümet’in görevidir.

Bunun için de önce siyasi risk almak gerekiyor.

Bunu da ancak mangal gibi yürekli insanlar becerebilir.

Bu güne dek ne Demirel, ne Çiller, ne Yılmaz, hatta ne de Turgut Özal bu yüreği gösteremediler.

Bakalım bu kez ne olacak?

Dr. Cüneyt ÜLSEVER

1951 Ankara’da doğumlu olan Dr. Cüneyt Ülsever, Robert Koleji’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde iktisat eğitimi aldı. The Johns Hopkins Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve  Columbia Üniversitesi’nde iktisat dalında yüksek lisansını yapan yazar, Harvard Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları Ekonomisi branşında doktora yaptı. 1983-97 yılları arasında çeşitli  yöneticilik kademelerinde bulunan Ülsever, üç yıl süreyle danışmanlık yaptı. Dr. Cüneyt Ülsever halen Hürriyet ve  Daily News Gazeteleri’nde köşe yazarlığı ile İnsan Kaynakları danışmanlığı görevini  sürdürüyor. Dr. Ülsever’in yayınlanmış on üç kitabı var.