Merak

Köşe Yazısı
19 Ağustos 2009 Çarşamba

Amerikalı ünlü konuşmacı Og Mandino, güncesinin bir yerinde şöyle diyor:

“Kaç tane kuşun, kafesin tavanını gerçek gökyüzü sanarak öldüğünü merak ediyorum!”

Og, kuşları düşünürken neleri merak etmiştir kim bilir?

Kendi kafalarında yarattıkları hücrelerde yaşayan ve daha ötesini göremeyen...

Bilgiye ulaşmadaki tüm olanaklara karşın, belirli düşünce kalıplarını kıramayan...

Kendini dar bir yaşam alanı içinde sınırlayan...

Kimi korkuları büyüten ve giderek bu korkuların tutsağı olan...

Tüm olaylara at gözlükleriyle bakan bu tür insanları da, sanırım merak etmiştir!

Merak bu! Og’un yukarıdaki sözleri doğrultusunda, birçok düşünce kıvılcımı bizi her an kışkırtabilir.

İnsan bir nesneye, bir renge, bir görüntüye ya da bir başkasına bakar ya da ansızın duyduğu bir ses veya sözün etkisinde kalırken, kim bilir hangi çağrışımlarla neleri düşünür, neleri merak eder?

Kuşku duymak kadar merak etmenin de sınırı yok!

Hangi filmde görmüştüm, unuttum. Mandino’nun sözlerini okuyunca aklıma geldi:

İki tutuklu, hapishane koğuşunun demir ranzalarına oturmuş, konuşuyorlar. Biri zamanın hiç geçmediğini, sürekli bunaldığını anlatırken, diğeri bedenen tutuklu olsa da düşlemlerinde özgür olduğunu söylüyordu. Sabah kalktığında gözlerini yumduğunu, bir göl kıyısında kendini gezinirken düşlediğini söylüyor. Güneşin ilk ışıklarını anlatıyor, tatlı tatlı esen rüzgârı, dalgaların kıyıya vurdukça çıkan sesini, kanat çırpan kuşları, yürüyüş sırasında sürekli gördüğü sarışın kızı... Yeniden yaşıyormuşçasına arkadaşının şaşkın bakışları karşısında anlatıyor.

Düşlemler de kimi zaman insanı özgür kılabiliyor!

Son yüzyılda, kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle, görmediğimiz, bilmediğimiz tüm yeryüzü bütün gizleriyle önümüze açılıyor. Her dilde, her konuda yayınlanan kitaplar kadar tüm dünyayı buluşturan internet ağı, her türlü bilgiye bir anda ulaşmamızı kolaylaştırıyor. Bu bilgilere uzak ve kayıtsız kalmamız, ancak kafamızı tartışılmaz ve yanlış bilgilerle doldurmamızla olanaklıdır.

Her şeye karşın, başını kuma gömenler yanında, düşünen insan merak eder:

- Bilim ve teknoloji birçok sorumuza yanıt verirken, neden kimi insanlar inançlarının değişmez kurallarıyla çözümler arar?

- Gerçek olan bulunduğumuz an’ın mutluluğunu yaşamak varken, neden kimi insanlar geçmişin öyküleri, geleceğin düşlemleriyle beslenmeye çalışır?

Soruları çoğaltabiliriz, ama vereceğimiz yanıtlar kendi penceremizden baktığımız açıdan olacaktır. Bir başka deyişle, hangi kaynaktan besleniyorsak, o doğrultuda düşünüyor, yaşantımızı öyle kuruyor ve sürdürüyoruz.

Kim daha mutlu diye sorsak...

Bulundukları kafesi kırıp uçabilenlerin her zaman daha mutlu olacaklarını söyleyemeyiz!