Dumanlı hayat

Eskiden bizi 'gelecek yıl komonizm gelecek' diye korkuturlardı. Ne komonizm geldi, ne de komünizm.

Şimdi de başka korkularla beyinlerimizi kuşatma altına alıyorlar

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
22 Temmuz 2009 Çarşamba

“İnsanın kendini anlatmasından

daha zor ve daha faydalı hiç bir şey yoktur.”

Montaigne

Sigara yasağı başladı. Dumansız hayat hoş geldin. Ciğerlerimiz haşin bir devrim ile zulümden kurtulmanın sevincini yaşıyor.

Ya yüreklerdeki dumanlı hayatı, devrim ne zaman ziyaret edecek?

* * *

Havalar sıcak ve aşırı nemli. Yaş ilerledikçe rutubete direnç azalıyor.

Sorgulayan; “dünya tepsi gibidir” diyen karanlık ve gerici tutuma inat karşı yolda bilimin peşinde azimle yürüyen “gâvur”, soğutucu gibi devrimci bir icada imza atmış, rahatlatmış milleti. Gelin görün ki, bizim İstanbul taksilerinin neredeyse hepsinde bu güzellik olmasına rağmen kullanılmıyor. Nedeni çok basit efendim. Fazla yakıt yakıyormuş. Ağlasak mı halimize? Hele, akaryakıta son yapılan büyük zamdan sonra “klimayı, takside unutun” diyen taksi şoförüne o sıcakta absürd’ün düşünce tarihindeki yerini anlatmak lazım, işkence niyetine!

“Mayın meselesinde muhalefet memleketin altını üstüne getirdi ama fakir fukaranın hayatını zindan edecek bu zamlarda ise muhalefet partileri tatile çıktı” diyordu şoför ‘püfür püfür’ açık pencerelerle yol alırken. Haklıydı pek tabii ki. Ama zammı yapan unutulmuştu galiba…

İpte zoraki yürüyen cambazın hissiyatındayım. Neredeyse düşeceğim. Aşağıya bakıyorum, dumanlı dumanlı bir hayat belirtisi görüyorum. Ama karanlığa inat, ipin üzerinde kalmalıyım, kafam karışık ve hayata kızgın olsa da…

* * *

16-17 yaşındaydım. Siyaseti çok seven ve hep sağ cenahta ihtirasla yürüyen rahmetli büyük dayımı, ‘solcu’ fikirlerimle çok şaşırtırdım. “Nerden çıktı bu komünist oğlan” derdi müstehzi ifadeyle her daim. Ben de onu hep sinirlendirerek, Hani bu kış komonizm gelecekti? derdim. Demokrat Parti iktidarından itibaren hep komünizm korkusu ile yaşatırlardı memleketin vatandaşını. Ne ‘komonizm’ geldi, ne de ‘komünizm’. Zaten bir süre sonra yıkılıp gitti yeryüzünden.

Bugün ise bir yandan askeri darbe korkusu işlenirken, öte taraftan ‘sivil totalitarizme sürükleniyoruz’ şikâyetleri manşetleri işgâl ediyor. Her tarafımızdan korku senaryoları hayatımızı ele geçirmeye çalışıyor...

Kafam yine ve yeniden karışıyor. İp üzerinde bir sağa, bir sola salınırken aşağıda gördüğüm hep aynı dumanlı hayat.

Ciğerlerimizin aksine, bugün beyinlerimiz büyük kuşatmaaltında…

* * *

Düşecek gibi olduğumda düşünürlerin kapısını çalarım. Son günlerin favori ismim ise Isaiah Berlin. 20. yüzyılın en önemli liberal düşünürü, açmazıma yanıt vermeye çalışıyor: “Hayatın, doğanın ve tarihin tesadüfler, anlamsızlıklar, aptallıklar ve acemiliklerle dolu olduğunu fark etmenin zamanıdır.”

Doğru, fark ediyorum ama hiç mi doğru yol yok? Şöyle cevap veriyor:

“Tek bir doğrunun olduğu inancına karşı teorik bir mücadele ettim hayatım boyunca.”

Yani?

“Dünyada bilimsel, siyasi hatta estetik değerler temelinde bir ütopya kurulacağına itiraz ediyorum. İnsanlık tarihi, daima çatışan değerlerin ve ideallerin doğum yeri ve geliştiği bir laboratuardır.”

Yine yani?

“Çoğulculuk esastır. O nedenle dünyayı, tekil, rasyonel, uyumlu bir bütün olarak görmeyi reddediyorum!”

Son sözünüz?

“Tarihte hiçbir mutlak doğru yoktur. Tarih, zaten nihai ve mutlak doğrular peşinde koşan insanlar ve sürüklediklerinin trajedileriyle doludur…”

Ülkemde ve dünyanın çoğu yerinde kendini iyice hissettiren kaosa karşı gerçek demokrasinin yerleşmesi için Berlin’in çoğulculuk ilkesini hayata geçirmek gerekiyor. Dinleyen var mı beni acaba?..

Artık, biraz daha dengeli yürümeye başlıyorum ipin üzerinde. Lâkin aşağısı hâlâ toz duman…

* * *

Son çare olarak, hayatımda dinlediğim en iyi şarkılardan biri olan,  Supertramp’ın30 yıllık ‘Logical Song’ - ‘Mantıklı Şarkısı’na sığınıyorum:

“Gençliğimde hayat harikaydı / Bir mucize gibi büyülü bir hayattı / Ve ağaçlardaki tüm kuşlar / neşeli / hayat dolu / beni seyrederek öterlerdi.

Ancak beni birileri uzağa / duyarlı, mantıklı / sorumlu biri olmak için / gönderdiklerinde / Bana nasıl da bağlı / bilgili ve menfaatçi olabileceğim bir dünya gösterdiler…”

“… Şimdi söylediğine dikkat et / Yoksa sana / radikal, liberal, fanatik bile diyebilirler. /

Sen şimdi kabul edilebilir  / saygı duyulabilir / temsil edilebilir /sebze gibi yenilebilir birisisin…”

* * *

Bu ölümsüz ve hüzün dolu sözlere inat,

Sebze gibi ‘yenilebilir’ olmamak,

‘Düşmemek’ gerek

Dumanlı hayatın içine…