Gerçek amaç

Köşe Yazısı
8 Temmuz 2009 Çarşamba

Yaşantımızda bir olumsuzluğun olmasını hiçbir zaman istemeyiz; ama zaman zaman ortaya çıkan ekonomik, sosyal ya da sağlıkla ilgili sorunlar, bir anda unuttuğumuz ya da gündeme getirmeye korktuğumuz gerçeklerle yüzleşmemizi sağlıyorlar. Bu arada gün boyu kilitlendiğimiz başarı hedeflerimizi bir süre için olsun gözden geçirme olanağını buluyor, yaşamın amacı ile birlikte, düşünce ve eylemlerimizi yeniden sorguluyoruz.

Kuşku yok ki, sürekli sorgulamalarla geçen bir ömür çekilmez olurdu. Bizi düşünmeye yönlendiren sorunların çözülmesiyle birlikte, tüm yaşadıklarımızı unutuyor, yeni hedeflere gözlerimizi dikiyoruz.

Herkesin çok farklı bir amacı olabilir; ama sesli olarak dile getirmesek de, çoğumuzun içinde bir başarı tutkusu her zaman pusuda beklemektedir. Bunu yalnız maddesel kazançlar olarak değil, başkalarına karşı bir ayrıcalık, üstünlük sağlama, toplum içindeki konumunu yükseltme çabası olarak da görebiliriz.

Sözü çok uzatmayalım. Şunu söylemek istiyorum:

Yaşantımızı belirli bir düzeyde sürdürebilmemiz için maddesel kazançlarımız her zaman öncelikli yerini koruyacaktır. Bunu güvenceye aldıktan sonra, içimizdeki dürtüler bizi farklı arayışlara itiyor, maddesel tutkular yerine, doyuma ulaştıracak başarı hedeflerine odaklanıyoruz.

Anlatacağımız öykü, söylemek istediklerimizi daha açık ortaya koyacaktır:

Çok eskiden Yakup adında yoksul bir mum yapımcısı varmış.  Bu adam çakıl taşları kadar bol elmasın bulunduğu gizemli bir adadan söz edildiğini duymuş. Zengin olma tutkusuyla evinden ayrılmış, en yakın limana gitmiş. Orada böyle bir adanın olduğunu, yedi yılda bir giden bir teknenin de kısa bir süre sonra hareket edeceğini öğrenmiş. Uzun bir yolculuktan, bilinmeyen denizleri aştıktan sonra adaya varmış. Gerçekten de anlatıldığı gibi her taraf elmaslarla doluymuş.

Yakup adaya varır varmaz zengin olma düşleriyle yere çökmüş, torbasını açarak elmasları doldurmaya başlamış. O sırada ada halkından biri yanına yaklaşarak bu değersiz taşlarla zamanını boşa harcamamasını, daha yedi yıl kalacağı bu yerde yaşayabilmek için bir iş yapması gerektiğini söylemiş. Bir mesleği olup olmadığını sorduğunda Yakup, mum yaptığını söylemiş. Adam, zaman yitirmeden işe başlamasını önermiş. Adada hiç mum yapımcısı olmadığından, çok kısa bir zamanda işleri iyi gitmiş, tanınmış ve Yakup adanın önemli bir insanı durumuna gelmiş.

Yedi yıl, farkına varmadan geçmiş. Teknenin geldiğini haber verdiklerinde, Yakup telaşla eşyalarını toplamış ve yine uzun bir yolculuktan sonra ülkesine geri dönmüş. Eve vardığında neler getirdiğine bakmak için sabırsızlıkla bavullarını açmışlar. Elmas beklerlerken, birkaç tane mumla karşılaşmışlar. Herkesin şaşkın bakışları karşısında Yakup bir anda gerçeği görmüş ve yalnızca gülümsemiş. Adada önemli bir insan olmuştu, bu yüzden amacını unutmuş evden nasıl ayrılmışsa, yine öyle dönmüştü.

Bu öykü üstüne Rav Aşlag’ın söyledikleriyle sözlerimizi noktalayalım:

“Bu fiziksel dünya ziyaret ettiğimiz bir adadır. Elmaslar her yerde var olan verme ve alma fırsatlarıdır. Bu fırsatlar bir kumsaldaki kum zerreleri gibi çok oldukları için, alışıldık dünya yaşamının bize yüklediği görünüşte ivedi gereksinimlerin etkisi altında onlara karşı ilgisizleşiriz. Adanın değerleriyle haşır neşir, buraya gelmekteki gerçek amacımızı hemencecik unuturuz. Neşe ve doyum içinde yaşamak için buradayız.”