2009-2010 sezonun şampiyonu birkaç hafta sonra belli olacak. Bu sezonun büyük sürprizi Bursaspor’un yarıştaki iddiası devam ediyor. Birçok otorite tarafından favori gösterilen, iddialı flaş transferler yapan Galatasaray ise şampiyonluk yarışında geride kalmış durumda.
Sezon başında Galatasaray’ın başına getirilen Frank Rijkaard’ı Galatasaray Spor Kulübü’ne gelmiş en kariyerli teknik direktörler arasında sayabiliriz. Galatasaray’ı çalıştırmış teknik direktörlere baktığımızda, kariyeri bakımdan, 1984–1987 sezonunda takımı çalıştırmış Jupp Derwall ile Rijkard’ı kıyaslayabiliriz. Zaten Derwall’in gelişi Galatasaray tarihi için bir devrimdi.
Turkcell Süper Ligi’nde Rijkaard gibi sayısız kariyerli teknik direktör geldi. Örnek vermek gerekirse; Real Madrid’in ünlü hocası Del Bosque, Avrupa Şampiyonu takımın teknik direktörü Aragones, kariyerlerinin ilk yıllarında yolları Türkiye’den geçen Joachim Löw, Guss Hiddink, futbol dünyasında önemli bir yere sahip Parreira, Kalli, Toschack gibi tecrübeli hocalarda Türkiye’de görev almış önemli yabancı teknik direktörler arasında sayabiliriz.
Bu kadar ünlü ve kariyeri başarılar ile dolu teknik direktörleri ülkemize getirmemize rağmen üç büyük takımımızın son on yıldaki başarılarına baktığımızda ağırlıklı olarak dört teknik direktörün ismini görmekteyiz. Türkiye’yi ve Türk futbolcusunun mantalitesini en iyi tanıyan yabancı hocalar Daum ve Lucescu, Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli iki teknik direktör
Mustafa Denizli ve Fatih Terim. Takımlarımızın hem Avrupa hem de lig şampiyonluklarında üç büyük takımımızda bu dört ismin imzasını görebiliyoruz.
Bu kadar değerli hocanın ülke futbolunda görev almasına rağmen, Milli Takımın Teknik Direktörlüğü tartışıldığı günlerde, Türk futbolcularının tercihleri ısrarla yerli bir hocadan yanaydı. Onlara destek veren eski futbolcu bugünün yorumcularının ortak görüşü “Milli takımın başına yerli bir teknik adam daha uygun olur.” Burada ‘yerli teknik adam’ dediklerimiz futbol yorumcularının bizzat eski takım arkadaşları olduğunu hatırlayalım.
Son olarak geçtiğimiz günlerde devre arası kampında Antalya’ya gelen E.Frankfurt’un teknik Direktörü Michael Skibbe’nin açıklamalarına göz atalım. “Galatasaray yönetimi uluslararası isimlerle çalışarak, iyi isimler transfer ederek ‘uluslararası’ olmaya çalışıyor. Ama bu formülün tutmasına olanak yok. Aslında eksik olan eğitim. Futbolcular iyi yetişmiş. Ama uluslararası olmak için eğitilmemiş. Gelen yabancılarla arada fark doğuyor. Birey olarak hareket etmiyorlar. Her şeyden önce yabancı dil bilmiyorlar. Almanya’da yetişmiş bir Türk oyuncudan bile anlayış ve bakış açısı olarak eksik olduklarını görüyorlar. Ben kamp yapmıyordum. Kamp son derece sıkıcı bir olay. Bu eleştiriliyordu. Ama bir futbolcu ertesi gün maçı varsa gece çıkmaması, erken yatması gerektiğini kendisi bilmeli. Bunu bir hoca istediği için değil, bilinçli olarak kendisi yapmalı. Eğitim derken kastettiklerimden biri de bu işte.”
Dünyanın en başarılı takımı Barcelona’nın şu anki oyun planını kuran adam bugün Galatasaray’ın Teknik Direktörü Frank Rijkaar’dır. Önümüzdeki yıl Galatasaray’ın şampiyon olamaması durumunda sözleşmesi biten Rijkaard’ın takımdan ayrılacağına veya gönderileceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Galatasaray en son şampiyon olduğunda teknik direktörü neredeyse yoktu,2 006-2007 sezonunda şampiyon olduğunda da şampiyonu mucizeler belirlemişti. Bu forma ve bu arma Türkiye standartlarında 3 yılda bir şampiyon olabilecek kabiliyete sahip zaten. Takım yüreğiyle oynadığı zaman buna şans faktörü de eklenirse şampiyon olabiliyor. Önemli olan yüreğinin yanında yeteneğini, hırsının yanında aklını, şansının yanında oyun planını da beraber kullanan bir takım kurmak ve bu şekilde başarılı olmak. Bu da sadece yabancı teknik direktör transfer ederek veya çok yetenekli futbolcu getirerek değil sadece ve sadece eğitim ile olur. Futbolcunun yüreğinin yanı sıra aklını da kullanması gerekiyor. Galatasaray’da Frank Rijkaard başarılı olamıyorsa kim olacak ki?