EMOR: Bütün kalbinle Tanrı’ya bağlanmak

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
28 Nisan 2010 Çarşamba

“Vehi tizbehu zevah toda L’Ad... lirtsonehem tizbahu - Tanrı adına bir toda kesimi gerçekleştireceğiniz zaman onu kabul edeceğiniz şekilde yani şu niyetle kesin.”

Yukarıdaki bu tümceyi Daat mikra adlı kaynak şu şekilde yorumlar. Bu korban türü gönüllü getirilen korban türüdür. Ancak bu korban da kurallar dışında bir uygulamayı kabul etmez. Kişi ne kadar temiz kalpli olursa olsun korbanın gerektirdiği niyeti tutmakla yükümlüdür. Dr. Twersky ise Ktav Sofer’in farklı bir çevirisini temel alarak farklı bir görüşe dikkatimizi çekmeye çalışır. “Bir toda korbanı getireceğin zaman onu bütün kalbinle adamak zorundasın.”

Toda yani teşekkür kurbanları kişi belli bir tehlikeyi atlattığı zaman getirilen korbanlardır. David Ameleh Teilim 107. bölümde hangi durumlarda bu korbanın getirilmesi gerektiğini açıkça ifade eder. Uzun bir yolculuktan dolayı meydana gelen zorluklar atlatıldığında, denizaşırı bir seyahat gerçekleştiğinde, hapisten çıkıldığında ve tehlikeli bir hastalık atlatıldığı zaman kişi bu korbanı getirmek zorundadır. Günümüzde bu korban uygulaması olmadığından ‘agomel’ berahası ile Tanrı’ya şükranlarımızı sunmaktayız.

Bir insan önemli bir tehlikeyi atlattığında kurtulduğu için gerçekten Tanrı’ya müteşekkirdir. Ancak içinde Tanrı’nın neden ona böylesi bir tehlikesi yaşattığı konusunu da sorgulayabilmektedir. Tehlikeli bir hastalıktan kurtulan kişi yine Tanrı’ya şükran doludur ancak içinden neden bu sıkıntıları çektiğini anlayamadığını da belki de ifade etmektedir. Buradaki durumlardaki teşekkür ifadesi Ktav sofer’in yapmış olduğu ‘bütün kalbi ile şükranlarını sunmak’ kavramından çok uzaktadır. Herşeyden önce bizler neden sıkıntı çektiğimizi anlamasak bile Tanrı’yı nedenler ve niçinler konusunda sorgulama hakkına da sahip değiliz.

Sıkıntılar aynı zamanda insanların bir araya gelmesini sağlayan etkenlerdir. Kişi normal yaşamında birkaç aile ferdi veya arkadaşları dışında fazla bir topluluk ile birlikte olmaz. Ancak ortada bir sıkıntı varsa nedense insanlar bir araya gelir ve sıkıntıda olana yardım etme çarelerini aramaya başlar. Herhangi bir doğal afet durumunda bilinen sahneler yaşanmaya başlar. İnsanlar herşeyi bırakarak afet sahibine yardımcı olmaya amaç edinirler. Peki, bu olay olmadan bunca insan nerededir? Herkes kendi işiyle meşgulken bizler de kendimizi toplumun genelinden izole ederiz. Ancak sıkıntılar bizleri bir araya getirme özelliğine sahiptirler. Bu durumda bizler daha hassas ve çevreye duyarlı kişiler haline geliriz.

Sıkıntılar insanı bir monotonluk içinde devam eden yaşamlarında olayları farklı bir pencereden görmeye ve akıp giden zaman ve yaşam hakkında düşünmeye iter. Bu aslında uzun bir tünelin sonundaki ışığı görmeye benzer. Kişiler sıkıntılardan sonra yaşamlarında bazen radikal değişiklikler yapmak durumunda kalırlar. Daha önce önemli olan bazı değerler önemlerini yitirirken gözardı edilen birçok değer önemli hale gelmeye başlar. Sıkıntılar aynı zamanda kişiyi duaya ve Tanrı’ya da yakınlaştırır. Kişi bazen ölümle burun buruna gelebilir ve bu da onun inancının çok şiddetli bir şekilde sarsılmasına neden olur. Sıkıntılar hiçbir zaman olmadığını zannettiğimiz gücümüzü de ortaya çıkarabilir. 

Sıkıntılar genellikle çok acı verici olduğundan kendimizi bu konuda uyuşturma gayreti içinde oluruz. Bu konuda başarılı olursak sadece kendimizi acılara karşı uyuşturmuş olmayız. Aynı zamanda içimizde hissedebileceğimiz diğer güzel duyguların da uyuşmasına sebebiyet veririz. Kendimizi acılara karşı anestezi edersek hem kendimize hem de başkalarına karşı duyabileceğimiz güzel duygularımızı da köreltebiliriz.

Her ne kadar acılar yaşamın bir parçası da olsa kişi aslında onları yaşamak istemez. Ancak bu kaçınılmazdır. Acıların ardında kalan güzellikleri görebilmek Tanrı’nın bizlere bir başka hediyesidir. Onun içindir ki Talmud Masehet Berahot’ta sadece iyi şeyler için değil aynı zamanda yaşamımızdaki olumsuzluklar için de beraha söyleme zorunluluğu vardır. Acıların ardında gizlenmiş olan mutluluklar birer hediyedir. Acılar yaşamımızı daha anlamlı yaşamak konusunda bizleri teşvik edicidir.

İşte Ktav sofer bütün kalbimizle Tanrı’ya kurban sunmak gerekir derken aslında Tanrı’ya her koşulda bütün kalbimizle ibadet etmek zorunda olduğumuzu da bizlere hatırlatmak ister. Kişi güzelliklerin yanında acıları da yaşamayı bilmeli ve onlardan kazanacağı tecrübeyi, onların ardındaki ödülleri görmeyi ve hissetmeyi bilmelidir. Sıkıntılardan neler kazanacağımızı görebilmek sıkıntıların gizemini çözmemize yardımcı olacak ve yaşamımızdaki inişler ve çıkışlar bizleri inançlı normal bir insan kadar etkileyecektir. Bu noktaya ulaşmanın da elbette ki bir yolu vardır. Tora öğrenen ve yaşamını bu doğrultuda yaşayan kişi adım adım maneviyatta yükselerek bütün kalbi ile Tanrı’ya nasıl ibadet edeceğini ve nasıl yaşaması gerektiğini öğrenecektir.