Özpetek filminin mesajı…

Köşe Yazısı
7 Nisan 2010 Çarşamba

Aslında köşe yazıları tarafından çok işlenen konuları, Kahve Molası’nda işlememeye özen gösteririm.  Bir hafta boyunca günlük gazetelerin köşe yazılarında sözleşilmiş gibi işlenen konulardan okuyuculara bıkkınlık gelir.  Haftalık gazetelerinde ise daha orijinal konular okumak isterler, hakkıyla…

***

Her yazarın kendini ifade etme özgürlüğü olsa da, bazen sadece muhalefet etme amacıyla, popüler kültüre karşı çıkmalarını, ‘Yemekteyiz’ programındaki gibi sadece eleştirmek adına eleştiren,  küçümseyerek öne çıkan aşçılara benzetirim.  Ferzan Özpetek’in Tribeca Film Festivali’nde yarışacak son filmi Serseri Mayınlar (Mine Vaganti), sadece eşcinselliği konu almanın çok ötesinde, güzel mesajlarla dolu bir İtalyan Filmi.  Filmde ülkenin önde gelen makarna üreticisi bir ailenin geniş aile yapısından, kardeşler arasındaki kıskançlıklara, imkânsız aşkların ölümsüzlüğünden, ahlak değerlerinin nerede başlayıp, nerede bittiğine kadar birçok güncel konu işlenmiş.  Bence filmin işlediği, eşcinsellikten çok daha önemli bir konu var; o da kardeş kazığı.

***

Filmin başrol karakteri küçük erkek kardeş Tomasso, Roma’ya ekonomi okumak için gittiği okuldan, Edebiyat okuyarak geri döndüğünde ailesinden sakladığı, açıklamak istediği üç önemli unsur vardır; birincisi ekonomi okumayıp, edebiyat okuduğu, ikincisi aile şirketinde çalışmak istemeyip bir kitap yazmak istemesi, üçüncüsü ise eşcinsel olduğu.  Bu konuda yıllardır aile şirketinde çalışan, “sorumlu” büyük abisi Antonio danışan Tomasso,’ya abisinden gelen tavsiye ailesine masada söylememesi yönündedir.  Tavsiyesine rağmen aile masasında Antonio, Tomasso’dan önce gay olduğunu açıklayarak, ailesinin sert tepkileriyle karşılaşır fakat kardeşinden önce davranarak istediği özgürlüğe kavuşur.  Yıllarca söyleme şansı varken, kardeşinin söyleyeceği anda söylemesi yıllarca ona biriktirdiği öfke ve gıptanın sadece küçük bir göstergesidir.  Filmin başındaki bu sahneden sonraki detaylara girip, görmek isteyenler için filmi mahvetmeyi düşünmüyorum fakat filmde büyük kardeşin bencilliği, ablanın sevgisi gibi unsurlar güzel hissedilebiliyor.  Kutsal Kitaplardan beri erkek kardeşler arasındaki gizli savaşın bitemediğini üzülerek hissediyor insan.  Bencillikle de bir bıçakla olduğu gibi yaralana biliyor kardeşler; yılların birikimi ile mecazi anlamda öldürebiliyorlar arkaya bile bakmadan…

***

Filmdeki en vurucu cümlelerden biri ise görmüş geçirmiş, filmin gizli başrol kahramanı babaanneden geliyor; “İmkânsız aşklar ölmez, imkânsız aşklar bir ömür boyu devam eder” diyor babaanne.  Filmin kadın kahramanlarından Alba’ya hitaben.  Film imkânsız aşk konusunu da çok güzel işliyor, imkânsızlığın verdiği hüznü…  Ataerkil görünümlü İtalyan ailesinde, babanın reaksiyonları biraz trajikomik hale dönüştürülmüşse de, “ahlak dersi verenin kendisi ahlaklı mıdır?” konusu dikkat çekiyor.  

Ahlâk nedir sizce?  Gerisini filmi bozmamak için anlatmamak lazım…