Hepimiz suçluyuz

Hafta sonunda Diyarbakır’da Diyarbakırspor-Bursaspor karşılaşmasında yaşananlar hiç kuşku yok ki futbol tarihinin kara kaplı kitabında en önemli yeri alacak gibi görünüyor. Benden yaşça büyüklerim bu olayın kat be katını zamanında gördüklerini söyleyebilirler, lakin ben böylesiyle ilk defa karşılaşıyorum.

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
10 Mart 2010 Çarşamba

Hafta sonunda Diyarbakır’da Diyarbakırspor-Bursaspor karşılaşmasında yaşananlar hiç kuşku yok ki futbol tarihinin kara kaplı kitabında en önemli yeri alacak gibi görünüyor. Benden yaşça büyüklerim bu olayın kat be katını zamanında gördüklerini söyleyebilirler, lakin ben böylesiyle ilk defa karşılaşıyorum. Daha 90 dakikanın ilk düdüğü üflenmeden oluşan ortam bu karşılaşmanın tamamlanamayacağını ortaya koyuyordu ne yazık ki... Ligin ilk yarısında Bursa Atatürk Stadı’nda yaşananlarla başlayan gerilim ortamı, devamında şehir takımı olduklarının bilincinde olmayan kulüp başkanlarının söylemleriyle tırmanmış, bu gereksiz açıklamalar bir nevi yanan ateşe odun atma eylemiyle eşdeğer nitelikte olmuştu.

Anımsamak iyi olabilir; karşılaşma öncesindeki haftada ilk maçta yaşananlar nedeniyle Bursasporlu taraftarların Diyarbakır’a gelemeyecekleri kararı çıkmış, iki şehrin vali ve sorumlu kişileri tansiyonu düşüren açıklamalar yapmıştı. Ancak gerilim düşecek gibi görünmüyordu, düşmedi de... Maç öncesi sahaya çıkan Bursasporlu oyuncular, taş ve pet şişelerle karşılanmıştı! İstiklal Marşı’nın ıslıklanması ve bu esnada oturulması Yeşil-Kırmızılı taraftarın hoş karşılanamayacak tepki gösterme yöntemlerinden ilki olurken, karşılaşmanın başlamasıyla tribünlerden Bursasporlu oyuncuları yaralamaya yönelik sahaya gönderilen taşlar, gergin atmosferin halet-i ruhiyesini ortaya koyuyordu. Korner atmaya giden Yeşil-Beyazlı oyuncu Ali Tandoğan’a polis kalkanı açılırken, kalkanı aşan bir kaya parçası –stadın eskiliğinden ötürü beton zemin kolayca kırılıp, bir kaya parçası haline gelebiliyor- yardımcı hakem Kemal Yılmaz’ın ense kökünde patlıyordu. Bu hadisenin ardından da orta hakem Mustafa Kamil Abitoğlu, yardımcılarıyla beraber soyunma odasının yolunu tutuyor ve maçı tatil ediyordu. Bir an önce havaalanının yolunu tutmaya çalışan Bursaspor kafilesi stattan ayrılırken, takımı taşıyan otobüs şehir içinde de taş yağmuruna tutuluyor ve futbolcular kafalarına geçirdikleri polis kasklarıyla hayatlarını kurtarabiliyorlardı.

Sorumlu futbol yorumcularının yaklaştığı gibi eğilmek gerekiyor bu olaya öncelikle... Zira Diyarbakır’da yaşananlar sporda şiddetle açıklanacak hadiseler değil. Kenara itilmişlikle, kaale alınmamakla, siyasetle, ekonomiyle, toplum psikolojisiyle, yatırımsızlıkla, görmezden gelmeyle ve yılların birikimiyle alakalı... Bu unsurlarla ilgili olduğu kadar, stadyuma gelen seyircilerin küfürlü tezahüratlarını normalmiş gibi gösteren zihniyetin de Diyarbakır’da yaşananlarda payı var. Çünkü bu ülkede statlar deşarj alanları gibi gösterilmeye çalışılıyor, yıllardır hayâsızca... Evde karısına, işte patronuna, trafikte yan arabadakine gösteremediği tepkinin hıncını, sahada top koşturan 11 aslan parçasından almaya kalkışıyor insanlar ve normalleştirilmeye çalışılıyor bu. Yıllardır oyuncuya veyahut hakeme küfrü meşru gösteren, ‘televizyon şaklabanları’nın da Diyarbakır’daki olaylarda payı var. Bu ülkenin spor basınının sorumlu pozisyonundakiler, futbolun güzel yüzünü göstermek için çaba sarf etmiyor, tersinin daha fazla tiraj getirecek olması takıntısından ötürü... Okullarda Beden Eğitimi derslerini bir saate düşüren, şehirlere sadece bir sinema salonunu kâfi gören, insanların dinlenebilecekleri mekânları kısıtlayan, mahalle baskısını yaratan zihniyetin da parmağı var, ‘bakır diyarı’nda yaşananlarda... Nefretle beslenip, öfkeyle dans edenlerin kusuru var olaylarda... Hayatları boyunca aynayla hesaplaşmayıp, gece kafasını yastığa koyduğunda içi dürtülenlerin kabahati mevcut Diyarbakır’ın yıllardan bu yana yok sayılmasında... Geçmişte Diyarbakır Cezaevi’nde zulmedenlerin de payı var, unutma!.. İhaneti topraklarının dışında arayacağına, kendi içindeki köstebekleri ayrıştıramayanların suçu var, ne yazık ki... Vicdanıyla hesaplaştığında soru işaretleri arasında kaybolanların hatası var...

Hepimiz suçluyuz taş atılana, tribündeki adamı cinnet getirmeye zorlayana dek. “Benim yok” deme... Dön bi’ bak aynaya!..