Boğaz’dan Columbus’a, Uludağ’dan Kitzbühel’e

Doğan SATMIŞ Köşe Yazısı
3 Mart 2010 Çarşamba

Pazar günü, bir grup komşuyla kahvaltı ettik Boğaz’a karşı. İstanbul’un doğal güzelliklerine, Türk mutfağının sadece kahvaltı zenginliğini ekleyince, ortaya başka bir ülkede kolay kolay rastlamayacağınız tablo çıkıyor. Ve size de bundan zevk almak kalıyor haliyle.

Ancak konu siyasi tartışmalara gelince, heyecan çıktı, sesler yükseldi, İstanbul’un güzelliği de, kahvaltının zenginliği de gözden kaçtı.

İstanbul’dan, hayattan, sanattan, kültürden, zevklerden, insanlardan söz edeceğinize, kısır siyasi argümanlardan kurtulamadık.

Belki de bu yüzden insanlarımız kitap okumuyor.

Belki de bu yüzden bırakın Türkiye’nin gerisini, İstanbul bile tiyatro fakiri.

Belki de bu yüzden sinemalar bir bir kapanıyor.

Belki de bu yüzden “Kültür Başkenti” olmak bile İstanbullu olarak bizim hayatımızda bir fark yaratmıyor.

Belki de bu yüzden Türkiye’den iyi bir saat ustası çıkmıyor.

Belki de bu yüzden taklitçilik ve sahtecilik bu kadar ilgi görüyor.

***

İlk bakışta, kayak yapmak için Türkiye’de çok merkez var gibi gözüküyor değil mi? Uludağ, Kartalkaya, Kartepe, Ilgaz, Erciyes, Palandöken, Sarıkamış ve bir kaç yer daha. Sayı fazla gibi duruyor.

Ama biliyor musunuz, kayak merkezlerinin sayısının fazlalığının hiç önemi yok.

Çünkü örneğin sadece Avusturya’nın Kitzbühel kentini çevreleyen iki dağdaki pistlerin uzunluğu, Türkiye’nin tüm kayak merkezlerinden daha uzun. Kitzbühel’i çevreleyen iki dağın pist uzunluğu, mavi, kırmızı ve siyah renkleriyle tam 170 km.

170 km pist ne Uludağ’da var, ne Kartalkaya’da var, ne Kartepe’de var ne de tümünü toplasanız var.

Erzurum’a giden bir arkadaşım da Palandöken’i anlattı: “Bir kez kaydım, bir daha bir daha. Üçüncüden sonra sıkılıyorsun. Başka yer yok.”

Yani Palandöken de aynı fakirlikte. Zaten ötekileri saymaya gerek yok.

Ayrıca Kitzbühel’deki pistlerin teleferik-teleski-telesiyej altyapısı da, Türkiye’deki tüm kayak altyapısına fark atacak kadar fazla. Gondolların koltukları ısıtmalı. Telesiyejler, önü kapanacak şekilde. Ve hepsi son derece modern.

***

Avrupa’nın refah açısından Türkiye’den önde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, her alanda oldukları gibi kayak altyapısında da bize fark atmış olmalarının şaşırtıcı bir yanı yok.

Ama beni asıl üzen, Uludağ ve Kartalkaya’daki otellerin, teleski-telesiyej altyapısını ortak kullanabilmek için bir anlaşmaya varamamaları.

Mesela Uludağ’da, amatör uzunluktaki telesiyejleri bile farklı oteller, farklı fiyatlara satıyor. Kimse kendisininkinden yararlanma izni vermiyor.

Kartalkaya’da zaten topu topu üç otel var ama ellerindeki bir kaç telesiyej ve teleskiyi bile ortak kullanmak için bir araya gelemiyorlar.

Avrupa’da, tek bir kartla 100 km ötedeki dağa çıkıp kaymanız mümkünken, Kartalkaya’da veya Uludağ’da 100 metre mesafedeki oteller birbirlerine düşman durarak müşterilerine bir kaç kilometrelik pist zenginliği sunamıyorlar.

Ne diyeyim, aferin! Ve bravo.

Bunu bile başarıyoruz yani.

Allah’tan denizde plajlar herkese açık da, oteller plajını bir başkasına kapatamıyor.(Gerçi, gelen geçeni uzak dur diye, gözle, elle, kolla, tavırla taciz ediyorlar ama ona da aldırmayacaksınız artık.)

***

Türkiye’nin dağlarında Kitzbühel altyapısına uygun, değişik pistler yapılabilecek yükseltiler nerede var doğrusu bilmiyorum.

Bunu araştıran biri oldu mu onu da bilmiyorum. Ancak eminim ki, ararsanız 170 km pist yapabilecek dağlar bizde de vardır.

Kitzbühel’in kayakta bu kadar gelişmesinin gerisinde, 1902’de kurulan kayak kulübünün büyük etkisi var. Bir grup kayak meraklısının 108 yıl önce başlattığı çalışmalar, aradan bir asır geçtikten sonra ortaya 170 km uzunluğunda piste sahip, şirin bir kayak merkezini ortaya çıkarmış. Kayak için gelen binlerce turisti ağırlamak için de sayısız otel, restoran, bar, pub yapılmış.

Şimdi bizim de, önce gizli Kitzbühelimizi bulacak kayak meraklılarına ihtiyacımız var.

Sonra, onlara destek olan girişimciler lazım. Ve tabii zaman...

İşimiz zor yani. (Keşke ben de gazeteci olmasaydım ve zamanında böyle bir iş için kolları sıvayabilseydim diye geçiyor içimden.)

***

Bir kaç yıl önce ABD’nin Ohio Eyaleti’nin Columbus kentine gitmiştim.

Daha doğrusu ben Cleveland’daydım, ancak burada bir Türk lokantası yoktu, en yakındaki lokantanın iki saat mesafedeki Columbus’da olduğunu söylediler. İki arkadaşımla oraya gittik. Yolda da ‘Shawshank Redemption- Shawshank Hapishanesi’ filmine konu olmuş ve şimdilerde müze olan cezaevini ziyaret ettik.

Türk lokantası, İstanbul’dan göçmüş bir Türk Yahudisi’nin Columbus’da inşa ettiği, çok şık bir alışveriş merkezinin içindeydi.

Ülkeden bu kadar uzakta, bir Türk Yahudisi’nin böyle şık bir alışveriş merkezini inşa etmiş olması gururumu okşamış, Türk lokantası da gurbet hasretimi dindirmişti.

O meçhul vatandaşımın kim olduğunu bilmiyorum, ama kendisini yürekten kutluyorum. Sağ olsun, var olsun. Şimdi onun gibi girişimcilere Türkiye’nin dağlarında ihtiyacımız var.

Geleceği inşa etmek için bu girişimcilerimizin bir an önce harekete geçmeleri lazım.

Eğer onlar bugün harekete geçerlerse, Türkiye’nin Kitzbühel’i için bugün işe başlamış olacağız.

100 yıl sonra da, yüzlerce şık otel, restoran, pub, bara sahip, caddelerinde son model Porsche’lerin, Ferrarilerin cirit attığı şirin kayak kentimize sahip olacağız.

Sonuç mu: Kitzbühel Kayak Kulübü, bugüne dek olimpiyatlarda 50 madalya kazanmış. Biz de kayakta ilk madalyalara göz dikeceğiz.

Peki, böyle bir girişimci çıkmaz, Türkiye’de bir Kitzbühel yaratmazsak ne olur?

Boğaz’ın önünde kısır siyasi tartışmalara devam ederiz, denizin güzelliğine ve kahvaltının zenginliğine sırt dönerek şu soruya yanıt ararız:

“Ne olacak bu Türkiye’nin hali?”

Doğan SATMIŞ kimdir?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olan Doğan Satmış henüz öğrenciyken Anadolu Ajansı’nda muhabir olarak gazeteciliğe başladı. Sabah Gazetesi’nin kuruluşunda yer alan Satmış daha sonra Günaydın ve Bugün gazetelerinde de görev yaptı. 1989’da Hürriyet’de Yazı İşleri Müdürü olarak başladığı görevini 17 yıl boyunca sürdürdü. 2006’da Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak Sabah Gazetesi’ne geçti. 2009 yılında da Habertürk Gazetesi’nin kuruluşunda bulundu ve halen de bu gazetede Genel Yayın Yönetmen Yardımcılığını sürdürüyor. Aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliğini sürdüren Doğan Satmış, 2002 yılında araştırma dalında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başarı ödülü aldı. Satmış’ın “Gelecekte bir yerlerde 21. yüzyıla yansımalar” (2006) adında yayınlanmış bir kitabı bulunuyor.