Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk…

Köşe Yazısı
16 Aralık 2009 Çarşamba

Vladi BENBANASTE


Geçen yazımda “Limmud’da sıkılır mıyım, bayar mı?” diye gidip, aslında beklentilerimin üzerinde ‘ilgimi çektiğinden’ bahsetmiştim. Şimdi 1.gün: konuşmacıların günündeyiz…  Açılış konuşmasını dinleyip, ertesi gün ‘okulun ilk günü’ heyecanı ile okula geldim. Elimde ‘güzel hazırlanmış’  bir kılavuz… Oraya mı gitsem, buraya mı gitsem diye düşünüyorum. Acemilik işte… Aslında yalnız ben değilim. Herkes şaşkın,  bir yerlere koşuşturuyor, bir şeylere yetişmeye çalışıyor. Karar verdim; Adil Anjel’in “Unut-ma-k” adlı konuşmasına katılacağım. Yazılma tarzından anladım bu bana göre… unut … unutma… veya çok geç unuttuk bile… Böyle bir şey olsa gerek… Nerede?  Yeşil kat, (yerdeki renkli okları takıp edersen bulursun) Rehberlik Odası… Eyvah geç kaldım! Naapcaz şimdi? Ya okul müdüründen ‘geç kaldı’ kağıdı isterlerse… Adil’in sınıfına girecektim ki… Kapıdaki görevli (gönüllü) “Çok üzgünüz doldu. Sınıf tamamen dolu, nefes alacak yer yok…”dedi. Naapcaz o zaman? “Sizi karşı sınıfa alalım, orası nispeten daha ferah.”  Ne var orada? “Bilmem bakalım kapısında yazar”, ‘Yahudilik ve kadın’. Yok, bu konu beni açmadı Yahudilikte kadın: Bar- Mitzvalar’da şapka takar ve konuşur”. Başka bir yere gideyim. Haymi Bahar’ın ‘Geniş Toplumda Yahudi Algılaması’ konusu… Sınıftayım… Güzel, etkileyici ve karikatürler yardımı ile konsantrasyonu daima yüksek tutan başarılı bir sunum… Her sınıfta her konuda, her konuşmacıda olduğu gibi gelmeyenler kaçırdı…

Birinci dersin bitiminde , “Yahu ben okula geldiğimden beri her sınıfın kapısında börekli-tas (Burgaz’da bütün bir sezon böyle bir yazı ile satıldı), çörekler, pis-küvitler… Ben de bir tane alayım dedim… Belli belirsiz bir rejim programı takip etmekteyim ama “Bir taneden bir şey olmaz”  dedim ve büyük bir hata yaptım… “2 taneden de bir şey olmaz, sütlü nes-kahvesinin yanında iyi gider”… Ders başlıyor galiba bir de şundan alayım derken… Fil-inta olma hayallerim başka bir güne kaldı… Koymayın şunları canım... Göz görür can çeker.      

İkinci dersteyiz. Rıdvan Akar’ın, tek partili dönemde Yahudiler konuşması var. İyi ki gitmişim. Meğer bilmediğim ne kadar çok nokta varmış… “Limmud, en azından benim üzerimde başarılı oldu” diyebilirim. Öğrendim, değişik bakış açıları ile olaylara baktım, ezberciliğin dışına çıktım… O kadar masalsı ve açık, özet, hap gibi, anlayacağımız bir tarzda sunum oldu ki bitmesini istemedim…

Şimdiii öğlen yemeği saati… Bir bilenin kılavuzluğunda yemekhaneye ulaştık… Mahşeri bir kalabalık… Hazır paket ‘kumanyanızı’ alıp bulabildiniz veya bulamadığınız bir yerde yiyorsunuz. Yemekler bu ortama uygun hızlı ve rahat tüketilir cinsten... Önemli bir detay, yemekler her zamanki gibi  ‘kaşer’, yoksa?  Zaten ben yemezdim… Başka çare yok,  alakart yemek verecek halleri yok herhalde?  Hoş beş derken öğleden sonra 1 ders saati geldi. Bu defa nereye gideyim derdi yok. Abi sordu “Nereye gideceksin?” Henüz bir planım olmadığından, “gittiğin yere” diye cevap verdim… Neymiş? ‘Zaman sınavında Türkiye- İsrail ilişkileri’.İyi,  güzel,  gidelim… Bu defa yerin yedi kat dibindeki yemekhaneden okulun en üst katındaki kütüphaneye yemek sonrası performans yürüyüşümüzü yaptık. Kapı girişinde börekli-taslar yine bana bakıyor. Konuşma enteresandı ve yine benim ‘bilmediğim’, veya ‘farkında olmadığım’ birçok konu üzerinde eğitici ve doyurucuydu... Bu ders de bitti…  Şimdi? Piraye Antika’nın global kriz filan falan konuşmasına gidecektim amma aşırı yoğun talep üzerine sınıf  ‘aşırı dolmuştu’.  İkinci alternatifim olan Kadri Gürsel’in ‘İran’ın nükleer programı’  başlıklı adlı konuşmaya gitmeye karar verdim… Bakalım nükleer program mıymış? Neymiş bir öğrenelim… Aklıma gelmişken şekerime baktırmam gerek galiba… Bazen yemeklerden sonra, böööyle dayanılmaz, karşı konulamaz, inanılmaz tatlı bir rehavet beni “ uyuuuu uyuuuu diye derinlere davet ediyor” karşı koyabilirsen koy… İşte o rehavet anlarından biri  bu konuşma sırasında gelmesin mi!?...  Ay ölücem… Hem dinlemek istiyorum, hem horlamaktan korkuyorum… Adamcağıza da ayıp… Konunun, yanı uyumamın onunla alâkası yok… Sorun bende de… Ayıp olacak adama… Elimi alnıma koydum, diğer elimde kalem, kalem defterin üzerine, hani not alıyorum da aşağıya bakıyorum niyetine… Kapattım gözlerimi… Üzgünüm ve sıkkınım ama başka çarem yok… Hafiiiif hafiiif, çaktırmadan uyukluyorum… Bu arada konuşmacıyı de dinlemeyi ihmal etmiyorum veya dinlediğimi zannediyorum ama sorsan ne dedi?  Hiçbir fikrim yok… Seneye öğlen yemeği yok. Yani var da ben yemeyeceğim…

Eşimle birlikte ayrı ayrı konuşmacılara gittiğimizden bu dersin sonunda aynı katta olmanın verdiği avantaj ile buluşabildik. Aldığımız ortak karar, bu senelik Limmud’a veda etmekti… son dersi, kapanış yemeğini vs vs birçok aktiviteye katılamadan evin yolunu tuttuk… 

Sonuçta Limmud’un bir parçası olmuş olmaktan memnun, sıkılmadan ve ilgimi çeken pek çok konudan ancak bazılarına katılıp, kendime bir şeyler katarak oradan ayrıldığımı hissettim. Seneye yine,  yeni Limmudlarda görüşmek üzere diyorum.

Katılmayanlar,  özellikle gençler seneye sizleri daha büyük bir katılım ile bekleriz.  Hakikatten olay enteresan.  Çooook emek, çoook çalışma,  çoook araştırma var… Hepsi bizler için. Kullanıma hazır…-Zannetmiyorum amma-  Baktın olmadı, yoklama yok,  çıkar gidersin… 

Sevgiyle kalın…