Avraham… Ben burdayım…

Köşe Yazısı
3 Aralık 2009 Perşembe

Vladi BENBANASTE


Bu sene gideyim dedim. Gideyim bakayım, neymiş  bu Limmud dedikleri? Birkaç senedir duyarım, o gitti “çok beğendi”, bu gitti “kaçırdınız” dedi. ‘Hadi bakalım bir de biz gidelim’ diye düşünürken, eşlerin en iyisi de benim gibi ama benden önce düşünmüş olacak ki-  zaten bu konuda ön çalışma yapıp- “davetiye”leri almıştı bile…
 Cumartesi akşamı kendimizi okulun oditoryumunda bulduk. Girişte küçük bir fotoğraf sergisi Alberto Modiano’ya ait. Ellerine sağlık. Oditoryum girişinde  de Rossy Maçorro’nun güzel ve özel  heykel sergisi bizleri karşıladı. Salona girdik, hani yakın zamanda geleceklerin yanınızda oturmalarını sağlayacak, kazak, palto ve bilumum tekstil ürünlerinden oluşan yer tutma olayı nispeten azalmış ama, halen devam etmekte. Salon kelimenin tam manası ile hınca hınç dolu, insanlar ayakta, bir kısmı da merdivenlere çömelmiş… Bunca insan neden buradaydılar peki? Doğruya doğru, ya fikslerinden fedakârlık edilmişti ya da sinemadan veya bir yerde bir şeyler yemekten… Neydi onları buraya getiren ortak amaç?  Merak ettik bize verilen “Selam Şalom” başlıklı kitapçığa (çok düzenli, özenli ve kaliteli hazırlanmış ‘emeğinize sağlık’) bir göz attım;  genel anlamı ile sosyal bir boyutta birebir paylaşımlar ile öğrenme fırsatı… Hadi bakalım bu sene 5. kez düzenlenen Limmud’da neler göreceğiz, neler öğreneceğiz… 
Açık yüreklilikle söylemeliyim ki “hani yani; ben de bir gitmiş olayım”, aslında bu tip toplantılar ve ortamlar beni bayar, geldik bir kere umarım “az sıkılırım”  moodundayım…
Toplantının açılış konuşmasını hatırı sayılır sayıda yabancı misafir ve katılımcı olduğundan;  Laurie Levi ile Moti Romi İngilizce ve Türkçe yaptılar. Açılış konuşmasının konusu bu sene tema olarak seçilen “Selam Şalom” kelimeleri ve içerikleri idi. Çok akıcı, çok net, çok sürükleyici bir şekilde konuya “damardan” girdiler. Moti Romi baştan  sona oldukça uzun ve dikkatle seçilen kelimelerden oluşmuş konuşmayı vurgulaması ve ses tonu ile hatasız, duraksamasız  olarak tamamen ezberinden yapmış olması ve kendini topluluğa “dinletmiş olması “  bende hayranlık uyandırdı… Dinlemeyenler kaçırdı…  
Sanırım “beklediğim kadar” sıkıcı geçmeyecek diye düşünürken, açılış konuşmacısı olan David Harris kürsüdeki yerini aldı. Konuşmanın başlığı, teması: “Küresel Zorlukların Avukatlığı” neme lazım, ağzının içinde yuvarlaya yuvarlaya konuşur, ben de bir şey anlamam evhamı ile simültane tercüme için “kimlik karşılığı”  bir kulaklık aldım. Simültane tercümeyi en son sanırım Kuveyt Savaşı sırasında televizyondan naklen yayınlanırken dinlemiştim. Hani önce konuşmacı konuşur. Tercümeyi yapacak olan bir taraftan adamı dinlerken, bir taraftan da tercümeyi yaparak bizlere ilettiği için konuşmanın ahengine, vurgulamasına veya akıcılığına beyninde ayıracak yeri kalmaz. Bu sebep ile tuhaf bir konuşma şekli ortaya çıkar… Eeevvet sayın dinleyiciler… Hepiniiiz hoş geldiniz (burası çabuk çünkü adam 3. cümlede bizimki ise halen 1 de) konuşmama başlarken öncelikle büyüklerimin ellerinden…… , (5. cümleyi dinlediği için manasız bir boşluk) … küçüklerimin göz leeeee eriiii    n (bir boşluk daha adam 6. cümlede)  deeeen öperim… Ve sonra çok çok hızlı peş peşe bir kaç cümle
(adama yetişmesi lazım ya o bakımdan) sonuçta kulaklığı çıkarıp kendim dinlemeye karar verdim. Bravo bana… Meğerse İngilizcem yeterliymiş. Salon büyük bir konsantrasyon ve huşu içinde Davidiko’yu dinliyor.  Çoğumuzun bildiği  ama dillendiremediği konuları üzerine basa basa  rahat rahat anlatıyor. Dinledikçe “aman bitmese “ diyorsunuz… Her görüş alanımda kulağında kulaklıklar ile uyuyan en az 5 kişi gördüysem de “ilginç ve çarpıcı”  konuşmasının bitiminde canı gönülden bir alkış… Davidiko memnun, biz memnun.  Salon bir sonraki Duo Zimbalista konseri için hazırlanırken, ben kulaklık karşılığında kimliğimi geri almaya çalışıyorum. Bu o kadar kolay bir iş değil çünkü görevlinin etrafı 360 derece çevrilmiş. Adamın çalışmasına imkân kalmamış. Devreye bizim yöntemler(!)  girmiş; tek tek kimlikleri eline alıp kendininkini arayanlar,  “Evladım presyado,  ben “ehtıyarım” ayakta duramıyorum, şu benim kimliğimi versen” diyenler…” Hadi kardeşim seni mi beklicez sabaha kadar” diyenler… sonuçta aç olan “midem” in talimatı ile (biliyorsunuz aramı yeni düzeltmeye başladım bir dediğini iki etmiyorum o sebeple) birkaç arkadaşımızın daha kanına girerek  Zimbalista konserine kalmadan çıktık…
Bir sonraki bolümde, (malum yer sınırlaması var)  şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk…. Şeklinde Limmud’da olanları anlatacağım…   
Sevgiyle kalın….