Huzur için....

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
21 Ekim 2009 Çarşamba

Yeniden Şalom

Sevgili okuyucularım, yine yeniden birarada olmanın tatlı sarhoşluğu içindeyim. Özledim bu sayfanın rengini, özledim siz değerli okuyucularımın eleştirilerini ve övgülerini. Koskoca bir yaz gelip geçti. Kimilerimiz için iyi, kimilerimiz için tatsız anılarla dolu bir yazdı. Benim için tatsız bölüm biraz fazlaydı. Ancak bunları geride bıraktım. Bundan sonra buradayım, birlikteliğimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bol bol enerji topladım. Ümitlerimi, güzel dileklerimi koynuma aldım. Hepimiz için çok çok güzel, huzur dolu, bereketli ve en önemlisi sağlıklı bir yıl diliyorum.

Şana Tova lekulam…

 

Salvator oldukça varlıklı etrafı tarafından sevilen ve sayılan bir insandır. Onun kitabında büyüklük yapmak, insanlara tepelerden bakmak yoktur. Sadece kendi işine, ailesine odaklı yaşar.

Bir gün meraklı torunu Salvo ona bir soru sorar: “Dedeciğim sen hep zengin miydin? Hiç yokluk çektin mi?” diye soruverir.

Salvator bir an dalar. Yüreği daralır. Gözlerinde birden yaşlar belirir.

Torununu kucağına alır ve anlatmaya başlar: “Benim babamın maddi durumu iyiydi. Ben askerden dönünce bana bir anahtar verdi. Yeni dükkanımın anahtarıydı bu. Beni yarına çağırdı; ‘Canım oğlum Tanrı işlerini rast getirsin, seni beladan korusun. Sadece şunu istiyorum senden’ Bir gün çok zengin olabilirsin; ama bu varlığı kendinin zannedip kibirli olma. Herşeyi veren Tanrı bir anda herşeyini alıp, seni başkasına muhtaç edebilir. Hep kazancınla orantılı sadaka ver. Bunu hayat prensibi haline getir. Ailene, aile büyüklüklerine sahip çık. Göreceksin ve yaşadıklarına inanamayacaksın’ dedi. Sanki babam yakında öleceğini hissetmişti ve bana en büyük mirasını, bilgelikle yüklü tecrübesini bırakmıştı.

Yıkılmıştım. Bir dostumun da dediği gibi, insanın mutluluğu ebeveynlerinden birini kaybedince bitiyormuş. Çok ağladım, çok üzüldüm. Kendimi, işimi bıraktım.

Bir gün yanımda çalışan Rober aradı. İşe el atmalıydım. Bir türlü konsantre olamıyordum. İşim günden güne bataklığa sürükleniyordu. Birkaç ayda sermayem sıfırlandı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Hayatım bir senede tam bir kabusa dönüşmüştü.

O hafta sinagogda düşünceli düşünceli oturuyordum. Rabi bir hikâye anlattı ve ardından ‘Sadaka vermek aslında almaktır. Mutlaka bu hazzı yaşayın. En büyük sadaka şekli ihtiyacı olan birini işe almaktır. Birine iş verince o kişi hem utanç yaşamaz, hem mutlu olur. Birini mutlu edin. Maddi imkanlarınızla birine el uzatmanın keyfini yaşayın. İnanın Tanrı’nın Eli’ni hissedeceksiniz’ diyordu.

Çıktım ve düşünceli bir şekilde bir bankta oturdum. Yanıma Mösyö Baruh oturdu ve bana; ‘Senden birşey rica ediyorum, Salvator. Baban çok iyi bir insandı. Herkese yardım ederdi. Çalıştığım firma kapandı. Üç çocuğum var, perişanız’ dedi. Mösyö Baruh babamın dayısının oğluydu. Babamın kuzeniydi. O an babamın sözlerini anımsadım. ‘Ailene, aile büyüklerine yardım et’ ve ardından Rabbi’nin sözleri olan ‘En büyük yardım şekli o kişiye iş vermektir’ cümleleri beynimde bir ampul yaktı.

Hemen ona iş teklifi ettim ve onu kırmadan babamdan öğrendiğim gibi yaptım: ‘Olamaz Mösyö Baruh, ben de sizin gibi deneyimli birini arıyordum. Benim yanımda çalışır mısınız?’ dedim. Dedim ama delirmiş olmalıydım. Ne ona verecek param ne de sermayem kalmıştı.

Bilmiyordum ama içimde büyük bir huzur vardı. Sanki bütün sıkıntılarım sona ermişti. Yepyeni ve güzel bir dönem benim önümdeydi. Sanki biri elime bir kılıç vermişti. İnanılmaz bir enerjiydi bu.

Ve bir mucize oldu. Nereye el atsam işim yolunda gidiyordu. Ben bile olanlara inanamıyordum. Babam doğru söylemişti. Bunu felsefe edindim. Hep yardım ettim akrabalarıma, yakınlarıma. Bütün aile büyüklerimin sağlıklarıyla yakından ilgilendim. Herşeylerine hem maddeten hem manen koştum.

Bunu, yüzlerine vurmadan, onları incitmeden yaptım. Ben yaptıkça kazandım, neyi mi? Huzuru. En büyük zenginlik huzurdur, oğlum. Çok iyi bir eşim, mükemmel çocuklarım ve senin gibi super torunlarım var. Ailem benim en büyük hazinem. Çok zenginim ben çok!” diye açıklar.

Torunu henüz sekiz yaşındadır ama mesajı şimdiden almıştır bile. Büyükbabasına gurur dolu gözlerle bakar ve onu öpücük yağmuruna tutar mutluluk sarhoşluğu içinde…