Besle kargayı...

Köşe Yazısı
21 Ekim 2009 Çarşamba

Vladi BENBANASTE


Hâlbuki ne de güzel baktım ben sana, yıllardır cennete çevirdim içini, yemedim yedirdim, içmedim içirdim… Her gün 4-5 kere ( ara atıştırmalar hariç ) aksatmadan ayırdığım vakti senin için harcadım. Saçımı süpürge ettim, her fırsatta, kızartmalar, börekler, tatlılar…  Nedir garezin bana anlamadım?  İste yıllardır besle, şişmanlat, ilk fırsatta oysun gözünü… Gözüm gibi bakmadım mı sana… Nankör midem!  

Bir hazan akşamı, sevgili adamızdan ayrılmamıza çok az bir zaman kaldığından, işten cıkmış adaya gidiyorum. Laf aramızda en güzel zamanıdır adaların eylül ayı… Burgaz ve palamut…  Birkaç gündür midem de süren ağrı dozunu arttırmış, beni cidden rahatsız ediyor… Neden ki acaba?  Adanın son günleri münasebeti ile   yaptığım loooong weekend’te peş peşe hafif hafif ! yediğim mezeler ve palamut esliğinde rakı keyfinin bir yan etkisi olmasın? Yok janiiim… Ne alâka? 

Adaya vardım, ağrım dayanılmaz bir boyutta sevgili doktorumuz otkütür ( çok iyi dikiş yapar, iğnesi hafiftir) Dr. Fevzi bir sağa bir sola iki iğne, (otur oturabilirsen) melekler gibi uyuyacağımı söylese de aradan gecen 2 saat içerisinde kendimi ambulansın içinde vapura giderken buldum. Ada halkı olarak hiç meraklı olmadığımızdan , (sağ olsunlar hep var olsunlar) ada dostlarımız ambulansın peşinden koşup iskelede bana “geçmiş olsun”  dileklerini sundular. Hayır bir şeyim yok, filan falan derken vapur geldi, ver elini İstanbul’da adı lazım değil hastanesi, acil servisi.   Oooo hoş geldiniz şeklinde karşılandık. Neyiniz var? İşte söööle midem ağrıyor, böööle iğneler oldum filan derken, bana;  ortaya karışık bir batin sonografisi ve damardan kan tahlili eşliğinde, ağrı kesici menülerinden sundular. İster istemez tüm menüden aldım.    Saat 04:00 olduğunda, efendim, siz bir de yarin gelin, endoskopi yatağında biyopsi mönümüzü bir görün, çok memnun kalacaksınız. Ben uysal bir hastayımdır, eee karşımızdaki doktor, o bilmeyecek de ben mi bilicem? Peki dedim geliriz , no problem.. Aç bir aç sabah ver elini adı lâzım olmayan hastane. Narkoza her girdiğimde “bu defa uyuduğumu anlayacağım, uyuyacağımın farkında olacağım”  diye tuhaf bir inadım olur. Bu defa dâhil hiç bir zaman başaramadım, ne acayip bir ilaçsa bu sadece uyanıyorsunuz, uykuya geçiş safhası yok…   

Daha sonra bana midemde ülser olduğunu, bunun acil tedavi olması gerektiğini, hafif yemekler vs vs bilinen öğütleri verdiler, patoloji raporu sonra gelirmiş. Üzgünüm, zira iki gün sonra Bodrum’a oradan da Kos’a gideceğiz; aklım güzel yemeklerde… Ben yemiiim de kim yesin oralarda?  Naapalim, münasebetsiz midem böyle emir buyurmuş, başa gelen çekilir.

Kos’tayız, önümden kızartmalar geçiyor, sucuklu yumurtalar,  mükellef masalarda ben;  haşlama sebze, yağsız makarna ve sudan oluşan zengin menümden zevk almaya bakıyorum. Cuma akşamı; limandayız.  Yine “geleneksel olarak tüm aile toplanmış teknenin kıçında (özür dilerim ama böyle deniliyor)  “Şabat” yemeği için tüm aile ve yurtdışından gelen takviye aile efradı ile kapkalabalık bir şekilde bir aradayız. Malum Ros-Aşana da var.   İstanbul’dan getirilmiş “kaşer” et ve kayınvalidemin yaptığı ev yemekleri eşliğinde Şabat duamızı ediyor, birbirimizi öpüyoruz. Yan tekneden meraklı bakışlar üzerimizde. Olabilir, belki onlara değişik gelmiştir derken… “Şana Tova” diyor 60 yaşlarındaki bir kadın bizlere. Bu defa şaşırma sırası bizde Şana Tova diye cevap veriyoruz. Sonra başlıyor kimsin nerelisin, içinden mi, hangi mahalleden…  Sen Kos Adası’na git, bir limana demirle, akşam kendi halinde duanı yap, yandaki tekne komple dindaşın çıksın. Amerika, NewYork, Long Island’dan geliyorlarmış. Dünyada İstanbul nüfusu kadar bir topluluğuz, ama her yerdeyiz maşallah… Birbirini tanımayan iki Musevi topluluk yan yana gelirse ne olur? Herkes bir arada konuşur, kimse bir şey anlamaz. Bu defa herkes birbirine sesini duyurmak için daha da bağırmaya başlar ve bütün liman sizi dinlemeye baslar. İşte dünyanın neresinde olursanız olun gerçekleşecek bu tablo bizde de oluştu ve yaklaşık 15-20 dakika bağrıştıktan sonra, iyice akraba olduk ve Şabat Şalom / Şana Tova dileklerimiz ile masalarımıza dönebildik…   Sonra…  

Az sonra demek zorundayım.

Yeni yılda, yeni mizanpajımız ve yeni konseptimizde ancak bu kadar sayıda kelimeye izin veriyorlar, bana da “arkası yarın” demekten başka çare kalmıyor. Bir sonraki bolümde İsrail’de Yom Kipur, Suka ve Bar- Mitzva’ya katıldım. Çok değişik, çok farklı, çok ilginç kaçırmayın derim…

  Sıhhatim mi?  Aslanlar gibiyim maazallah, hiç bir şeyciğim yokmuş… Ama anlayana kadar!!! Macera devam edecek…

Sevgiyle kalın.