Emanetçi Sait Efendi

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
24 Haziran 2009 Çarşamba

Kıştan yaza geçerken geldiğiniz yöre ile bütünleşmiş simaları ararsınız. Her yıl Büyükada’ya geldiğimde vapur çıkışında ilk bakındığım yer Ferruh Bey’in  kitapçı dükkanıdır. Ferruh Bey tanıdıklar arasında ilk selam verdiğim kişidir. Onun ardından sırayla manav, kasap ve fırıncı gelir. Yol üstündeki Erzincanlılar Kahvesi’ni atlamak mümkün değil. Zira günün erken saatleri değilse emanetçi Sait Efendi muhakkak oradadır. Görür görmez, oturduğu yerden kalkar “Hoşgeldiniz abla, iyi yazlar” der, arkamızdan el sallar.

Sait Efendi, bugün boyunca çocukları olan kara kaşlı, siyah saçlı bir adam. Çalışkan, dürüst ve işini seven biri. Az önce belirttiğim gibi, mesleği Adalıların deyimiyle emanetçilik. Özetle kışlıktan yazlığa veya tersi, eşya taşır. Sait’i tanıdığımda, belki de ilkokul çağlarındaydı. Meslek babadan oğula geçmişti. Nedendir bilinmez babasının adı da Sait’ti. Baba Sait Efendi’yi tanıdığımda ise ben çocuk yaştaydım. Hatırlıyorum ‘göç’ün yapıldığı gün bir maceraydı adeta. Çocuklar bir önceki gece erkenden yatırılırdı. Zira Sait Efendi sabah çok erken saatte gelirdi. Kapı çaldığında hemen kalkardık. Senede iki kere yaşanan bu olayın hiçbir ayrıntısını kaçırmak istemezdik. Sait Efendi elinde bir öbek halat, kolunun altında kocaman örtüler ve birkaç hamalla içeri girerdi. Önceden hazırlanmış bavullar ve içine birçok eşyanın doldurulduğu hurç, odanın bir tarafında beklerdi. Sait Efendi, hurcu bir eliyle kaldırır, ‘Ne doldurdunuz buna, kurşun gibi’ der, ardından içindekilerin yarısını boşaltır, bir denk daha yapardı. Yıllar içinde, ne yaparsak yapalım, Sait’in düşünülenden bir denk fazlasını oluşturduğunu öğrendim. Herşey sarılıp sarmalandığında tebeşirle gidilecek yerin adresi yazılırdı: Malül Gazi 26- Büyükada. Koca bavulları sarmalar, halatla bağlar, öyle bir çekiştirirdi ki ipi, bavullar küçülürdü adeta. İzlemeye dayanamadığım tek olay hamalların denkleri sırtlamasıydı. Ve evden çıkarlardı. Biz de ortalığı toparlar sonra Ada’ya gitmek üzere vapura binerdik. Taşınma fasılları yıllar boyu benzer bir şekilde sürüp gitti.

Sait Efendi müşterilerinin adını bilmezdi. Mavi ispirtolu kalemle not aldığı küçücük defterine sadece ada adreslerini yazardı. Malül Gazi’den taşındığımızda bile, o bizi hala aynı adresle belledi. Zaman içerisinde oğlu da babası ile birlikte çalışmaya başladı.

Sait Efendi sadece ada-şehir arasında sefer yapmazdı. Şehirde de nakliyat işleri yapardı. O kadar iptidai şartlarda çalışmasına rağmen, Sait’in elinde hiç bir eşya zarar görmedi, hiçbir şey kırılmadı. Evlendiğimde eşyalarımı annemden taşımıştı. Bu da onun için bir gurur vesilesi

olmuştu; ‘Ben senin cahizini (çeyizini) taşıdım’, derdi.

Çocuklarım doğduğunda yazlığa yine Sait Efendi ile taşındım. Adım hiç farketmiyordu. Denklerin üzerinde; “Malül Gazi 26 kızı” yazıyordu. Zaman içinde Sait Efendi emekli oldu. Oğlu Sait Efendi, babasının izini sürdürüyor.

Yazlık kavramı artık değişti. İnsanlar artık 3-4 ay süreyle adalara gitmiyor. Emanetçilerin işi azaldı, veya farklılaştı. Ama tanıdık yüzler güven veriyor, hala orada olmaları güven veriyor. Nitekim bu sene de kahvede Sait Efendi’yi gördüm. Yine ayağa kalktı, iyi yazlar diledi ve ‘Anne ne zaman gelecek?’ dedi.