Ünlü komedyenin dramı

İsrail’in ünlü talk show sanatçısı Dudu Topaz’ı Türkiye’de tanıyan pek azdır. Gündeme gelme sebebi basınımıza da kısa haberler olarak yansıyan bu ünlü komedyenin acıklı, acıklı olduğu kadar da çarpıcı ve ibret verici öyküsünü aktarmak istedim.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
17 Haziran 2009 Çarşamba

Ünlü ‘talk show’ sanatçısı Dudu Topaz şöhreti 1978 yılında yakalar. 1981’de İşçi Partisi’nin Tel Aviv’deki Yitshak Rabin Meydanı’nda (o yıllarda adı Kikar Malchei Yisrael idi) konuk sanatçı olarak gerçekleştirdiği konuşmada Menahem Begin’in lideri olduğu Likud Partisi’ni ‘Çahçah’ların partisi olarak nitelendirir ve ‘Çahçah’ların bu meydanda yer almamalarından memnuniyet duyduğunu belirttir.

Begin ise seçim propagandası sırasında kürsüden, ‘Çahçah’ kelimesini ilk kez Topaz’ın ağzından duyduğunu ve bu tür ayırımcı tavırları sert dille kınadığını ifade eder.

‘Çahçah’ sözü çoğunluğu Sefarad Kuzey-Afrika kökenlilerin belli bir kesimini küçümsemek amacını taşıyan, onların görgüsüzlüklerini betimleyen, dilimize ‘hırt’ olarak tercüme edilebilecek argo bir kelimedir.

1981 yılında gerçekleşen seçimlerde Sefaradlar, belki de bir tepki sonucu, genelde Aşkenazların oyunu alan Likud Partisi’ni destekledi ve yeniden, daha güçlü olarak iktidarı kazanmasını sağladı.

Her şeye karşın özellikle farklı kökenden gelen Yahudilerin konuşma tarzlarını, davranışlarını son derece başarılı bir üslupla taklit eden Topaz 25 yıla yakın bir süre televizyon programlarında ‘reyting kralı’ unvanını sürdürdü ve halkın her kesimi tarafından sevildi. Komedyenlik yeteneğinin yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde, televizyon programlarında düzenlediği kampanyalarda, eğlencenin yanı sıra büyük bağışlar toplaması da sanatçıyı ‘yardıma muhtacın’ sorunlarını çözümleyen gözde kişi, örnek imaj haline getirdi.

Ne var ki Topaz, üç yıl kadar önce önerdiği programın Kanal 2 televizyonu yöneticileri tarafından reddedilmesi üzerine kısa bir süre Kanal 10 televizyonuna geçti ve izleme oranının giderek düşmesi ile tamamen inzivaya çekildi.

Geçtiğimiz hafta İsrailliler şok bir haber ile karşı karşıya kaldılar. Dudu Topaz, Kanal 2’nin üst düzey yöneticisi Avi Nir, program yönetmeni Shira Margalit (ünlü spiker ve yazar Dan Margalit’in kızı) ve Boaz Ben-Tzion’a saldırılar düzenletmek suçundan polis tarafından gözaltına alındı.

62 yaşındaki Topaz başlangıçta şaşkındır, “ispatlasınlar görelim” der; ancak tutuklanarak ‘Abu Kabir Cezaevi’ne sevk edildiğinde, polis sorgusunda tüm umutlarını yitirir ve avukatlarının bilgisi dışında suçunu itiraf eder. Mafya ile ilişkiyi sağlayan kişi ve iki saldırgan tutuklanır.

En az 10 yıl hapse mahkûm olacağına kesin gözüyle bakılan sanatçı iki gün sonra da koğuşunda kendisine tedavisi için kullanması gerekenin beş katı dozajda ensülin iğnesi zerk ederek intihara kalkışır.

Dudu Topaz gerçekten mi intihar etmek istemiştir, yoksa ruhi dengesinin bozulduğunu kanıtlamak mıydı amacı?

Birkaç milyon dolar değerinde bir villada, emrinde sayısız hizmetkâr ile müreffeh bir yaşam süren, ‘her şeye muktedir’ bir kişinin bir anda ne zaman yemek yiyeceği veya ihtiyacını giderebileceği, hangi saatlerde koğuşundan çıkıp hapishane avlusunda volta atabileceği gardiyanlar tarafından belirlenince bunalıma düşmemesi mümkün müdür? Soğukkanlılığını kaybedip suçunu 24 saat içinde üstlenmesi de bu kırılmanın bir sonucu değil mi?

İnsanı nefsine sahip olamayacak hale getiren ve suç işlemeye iten bu hırs, bu dürtünün bir açıklaması var mıdır? 

“Gurur yıkımın önünden gider ve kibirli bir ruh düşüşün önünden” (Kral Şlomo’nun özdeyişlerinden)