Darwin’in yanılgısı

Darwin meselesi siyaset veya inanç perspektiflerinden ele alındığı zaman kimse doğruya ulaşamayacak. Bırakalım her teori tartışılsın. Ben bilim adamı değilim. Lakin incelediğim kadarıyla Darwin’in önemli bir temel çelişkisinden bahsetmek istiyorum. Bir de şu soruya yanıt arıyorum: Neden sokaktaki insan Darwin’e inanmıyor?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
18 Mart 2009 Çarşamba

Türkiye, geçen hafta Darwin’i konuştu, tartıştı. Ünlü bilim insanı manşetlere çıktı.

Bu satırların yazarının son yazısı, bu olay öncesi kaleme alınmış ve Galileo’dan bahsetmişti. Aslında yazım, Galileo’nun fikirlerinden dolayı kendisine yapılan zulümden çok, bu kötülük karşısında Galileo’nun davranış türünü tartışmaya açmıştı.

Bugün ise basında ve düşünce aleminde Galileo’ya yapılanlar yazılıyor. ‘Darwin Olayı’ ile paralellikler çiziliyor ve özgür düşüncenin engellenmesi sorunu tartışılıyor. Dört-beş yüzyıl sonra aynı sıkıntıların konuşulması üzücü tabii ki ama ben yine de okuyucularımdan Galileo’nun suçlamalar karşısında gösterdiği tepki biçiminin tartışılmasını yeğliyorum.

Zira her şeye rağmen,  kim neyi yasaklarsa yasaklasın Galileo’nun dediği gibi, “dünya yine de dönüyor...”

***

Charles Darwin’in ‘evrim teorisi’ni anlatacak kadar ne derin bilgim, ne herhangi bir bilimsel çalışmam var, ne de biyoloji dalında uzmanım.

Lâkin ben size, bir nebze teoriyi okuyan ve anlamaya çalışan sokaktaki insan olarak, hayat gözlemlerimin Darwin meselesinde beni nereye ittiğini aktaracağım. Ve de, insan beyninin yönelmiş olduğu eğilim bağlamında, Darwin’in teorisinin kendi içinde ironik de olsa ciddi bir çelişki içerdiğini iddia edeceğim...

Darwin’in teorisinin ana fikri şu: Doğadaki tüm canlılar bir veya birden fazla ortak atadan doğal seleksiyon (seçim) sonucu evrimleşerek meydana geliyorlar. Doğal seçimin en önemli faktörü ise zor koşullara dayanma kapasitesi. Zora dayanamayan yok oluyor; dayanan yeni koşullara göre evrimleşiyor ve yayılıyor. Ve bundan sonraki nesiller de bu genlere bağlı olarak hayata uyum sağlıyorlar. Evrim hep devam ediyor...

Şüphesiz bu teoride ciddi bir şekilde, Tanrı olgusunu görmezden gelme var. Darwin’in teorisi, semavi dinlerin kabul ettiği, tüm canlıların üstün bir akıl tarafından (Tanrı), en mükemmel şekliyle yaratılmış oldukları genel düşüncesine karşı çıkıyor.

Bu arada, “Darwin çelişkisi” diye bilinen ve Darwin karşıtlarının önemle öne sürdükleri bir tezi de aktarayım size: Darwin’in teorisinin ana kaynağını, yıllar süren uzun yolculuklarda edindiği gözlemler ve oralarda topladığı canlılara ait fosiller oluşturur. Lakin, kendisinin de kabul ettiği bir problem var bulgularında. Darwin’in, nedense tüm fosilleri, 3 milyar yıllık dünyada, sadece Kambriyen Dönemi olarak nitelenen 542 milyon yıl öncesine ait zamana ait. Yani yaklaşık olarak 2,5 milyar yıla ait fosil bulamamış. Dinsel çevreler bunu, Tanrı’nın kanıtı ve yüce varlığın canlıları o dönemde yaratmasıyla açıklıyor. Bu yıl yapılan bir bilimsel çalışmada ise, canlıların birden bire ortaya çıkması veya aşırı çoğalması ve çeşitlenmesi, Kambriyen Dönemi’nde okyanuslarda oluşan büyük değişimler sonucu oksijenin artması ile ilintilendirildi.

Ben, bu konuda fikir yürütecek kadar uzman değilim.

Lâkin, yazının başında belirtmek istediğimi söyleyeyim: Bilimin; ironik de olsa Darwin’in teorisinin neden genelde sadece bilim çevrelerinde tutulduğunu, buna karşın çok geniş insan topluluklarında bu teorinin yerine dini fikirlerin (yani yaratılış teorisi) hakim olduğunu araştırdığını biliyoruz. Ve görülüyor ki, insan beyni, yapısı nedeniyle bir üstün akla -Tanrı’ya- inanmaya programlanmış. Bu eğilim de sadece ölüm korkusuyla açıklanmıyor. Bilim adamlarına göre Homo sapiens’lerin en önemli özelliği insanlararası ilişkilerde, hiyerarşilerde, anlaşmalarda çok başarılı olmaları. Dolayısıyla bu özellik insanın üstün bir varlıkla ilişkiye geçmesine ve ona inanmasına yol açıyor.

Psikologlara göre insan beyni, tehlikelere karşı tepki verdirten bir bölgeye sahip.

Sürekli tehlikelerden arınmayı ve kurtulmayı hedefleyen dini ritüeller, dua şekilleri ve içerikleri kimi bilim adamına göre insanın milyonlarca yıldır yaşadıklarının bir yansıması olarak ortaya çıkıyor.

Ve bir başka önemli psikolojik bulgu da şu: Dini fikirlere sahip olma ve inanç, stratejik planlama ve benlik kontrolüne yardımcı olan faktörler. Din ve meditasyon insanın kendisini kontrol etmesinde  önemli bir güce sahip...

Bu durumda, Tanrı’nın insanı yarattığı fikrine doğal olarak karşı çıkan Darwin teorisi, insanın beyninin evrim geçirerek dine ve Tanrı fikrine yoğunlaşmasını nasıl açıklayacak?

Homo sapiens’lerin varolma savaşında ve evriminde, inanç ve Tanrı fikri önemli bir yer tutuyorsa, Tanrı insanın evriminde bizzat baş rolü oynamış olmuyor mu?

Darwin’in, yaşasaydı bu soruya ne yanıt vereceğini çok merak ediyorum...